Bu pisliklerin hiçbir şeyi yoktu. Mutfağımızı onlara hediye etmeden önce b.k yiyorlardı. | Open Subtitles | هؤلاء الحمقي ليس لديهم شيئاً كانوا يتناولن القاذروات قبل أن نهديهم وصفات طعامنا |
Birkaç başarılı uygulamada, teröristlerin yapılan işleme dair hiçbir anıları yoktu. | Open Subtitles | في عدد قليل من الحالات الناجحة، الإرهابيين ليس لديهم ذاكرة عملية |
Tollan'ın yeterince hızlı ya da yeterince yakın bir uzay aracı yokmuş. | Open Subtitles | تولان ليس لديهم مركبات فضائية سريعة أو قريبة بما يكفي للوصول إليهم |
Biliyor musun, dediki bizim gibilerin dünyanın gerçekten nasıl olduğu hakkında hiç bir fikri yokmuş. | Open Subtitles | أتعلم كان يقول ان ناس امثالنا ليس لديهم اى فكرة عما يبدو العالم |
Ve de benim gibi yapacak hiçbir işi olmayan öğrenciler, programlama yapmayı öğrenirdik. | TED | فكان الطلاب من الذين ليس لديهم ما يقومون به مثلي يتعلمون كيفية برمجته |
Erkek şempanzeler genellikle yavrulara pek ilgili olmaz ama konu siyaset yapmaya geldiğinde yavrulara çok ilgili olur, onlarla oyun oynarlar ve dişilere yalakalık yaparlar. | TED | ذكور الشمبانزي بالأحوال العادية ليس لديهم اهتمام خاص بالصغار، لكنهم عندما يقومون بحملات من هذا النوع، فانهم يولون اهتماما خاصا للصغار ويداعبونهم، ويحاولون تملق أمهاتهم. |
Bu insanların tedirginlik duyacakları başka bir şeyleri yok mu ki? | Open Subtitles | هؤلاء الناس ليس لديهم شئ يفعلونه غير القلق عن ذلك ؟ |
Aileleri olmadığı için de bu mesajı yollamak üzere... yani beni seçiyorlar. | Open Subtitles | وبما أنه ليس لديهم عائلات، فيختاروني كمشرفٌ لم يلتقوا به من قبل. |
Ellerinde hiçbir şey olmadığı için ortalığı karıştırıyorlar. | Open Subtitles | ليس لديهم شيء فقاموا بإدارة بعض الأكاذيب |
Hayır onların dadısı yoktu, ve Jasmina Ruzic diye biri yoktu. | Open Subtitles | عائلة لينغز ، ليس لديهم مربية أطفال وياسمين روزنغ ليست حقيقية |
Emily ve Spencer'ın o zavallı kızı sıkıştırmaya hakları yoktu. | Open Subtitles | إيميلي و سبينسر ليس لديهم الحق في محاصرة تلك الفتاه |
bir boynuz yapısı yoktu. İlginç bir durumdu. | TED | ليس لديهم عُرف على الاطلاق وكان هذا مثير للاهتمام |
Kaybedecek bir şeyleri yokmuş. Bunlar yazıyordu. | Open Subtitles | ليس لديهم شيء يخسرونه ذلك ما كُتب في المقال |
Hiçbir şeyleri yokmuş. Yerimizi korumamız emredildi. | Open Subtitles | يقولون أن ليس لديهم شىء لدينا أوامر بالصمود |
Hayır, bu imkansız. Mart'a kadar izin yokmuş. | Open Subtitles | هذا غير ممكن ليس لديهم فرصة لافراج مشروط حتي شهر مارس |
Ve bu sonuçlar, sermaye sahibi olmayan insanlar tarafından çeşitli şekillerde erişilebilir durumda. | TED | وتلك الحلول يمكن الوصول إليها بطرق مختلفة للناس الذين ليس لديهم رأس المال. |
Oraya albümleri olmayan ve asla da olmayacak olan soytarılar gidiyor. | Open Subtitles | ليسوا سوى مجموعة مهرجين ليس لديهم صفات و لن يحصلوا عليها |
Bunları düşünme. Elini kolunu sallayarak gezen, gözü dönmüş sapıkların ailesi olmaz. | Open Subtitles | المدمنون المتجولون ، الانتحاريون ، الملعونون ليس لديهم عوائل |
Harekat kapısında kaydı yok mu? | Open Subtitles | العاملون ببوابة المغادرة ليس لديهم تسجيل لها؟ |
Bu fikir, siyahilerin tarih üzerinde hiç etkisi olmadığı fikri, beyaz üstünlüğünün kuruluş fikirlerinden biridir. | TED | هذه الفكرة، أن السود ليس لديهم أي تأثير في التاريخ، هي واحدة من الأفكار التأسيسية للتفوق العرقي الأبيض. |
Erkek sokmuyor, ağzında bunu yapacak organ bile yok. | TED | ذكور البعوض لا تلدغُ فهم حتى ليس لديهم أجزاء الفم للدغ. |
Bu da beni ne kadar az tanıdığını gösterir çünkü benim konuşmaya değer bir cazibem falan yok. | Open Subtitles | وهذا يدل على مدى قليلا تعرفني. ل ليس لديهم موجو يمكن الحديث عنها. |
Yaşam koşullarını iyileştirerek, onları gelecekteki yoksulluktan kurtaracak hiçbir olanağa sahip değiller. | Open Subtitles | ليس لديهم أمكانيات لتحسين حياتهم لذا فربما يفكرون بالهرب من المجاعه بالمستقبل |
Neyin yanlış gittiği konusunda hipotezleri olabilir ancak gerçekten neyin bu korkunç olaya sebep olduğunu bilmelerinin herhangi bir yolu yoktur. | TED | من الممكن أن يفترضوا ما الخطأ الذي حدث ولكن ليس لديهم فعلاً طريقة لمعرفة ما الذي أدى إلى تلك الأحداث المريعة. |
Dünyadaki insanların yüzde 80'i henüz gıda güvenliğine sahip değil. | TED | 80 بالمئة من الناس في العالم ليس لديهم شبكة امداد طعام آمنة. |
Buna karşılık etiketi olmayanlar göze çarpıyor. | TED | ونقوم في المقابل أيضاً، بتسليط الضوء على من ليس لديهم هذا الملصق. |