| Cebim dolu olarak gelirdim buraya. | Open Subtitles | و آتي إلى هنا بجيب مملؤ بالمال و القذارة |
| Christian Beaumont... eyalet arazi eksperine tehdit edici mesaj göndermekle suçlanırken adliyeyi patlatmak için, içi un dolu bir ampul ve yeteri kadar alkol kullanmış. | Open Subtitles | استخدم مصباح مملؤ بالدقيق ورؤوس عيدان ثقاب مغمسة بالكحول لإصابة حاجب المحكمة حيث كان يواجه تهمة |
| Deposu dolu bir araba bulamazdın, değil mi? | Open Subtitles | لم يكن في مقدورك اختيار سيارة بخزان مملؤ |
| Polis memurları, raflarda dolu bir tabanca bulmuşlar. | Open Subtitles | عثر أفراد الشرطة على سلاح مملؤ فوق ذلك الرف |
| Bak dışarısı ne halde, insanlarla dolu. | Open Subtitles | إنظر إلى الرصيف وهو مملؤ بالناس |
| Birinde ağzına kadar ekmek dolu, diğerinde de altın. | Open Subtitles | واحد مملؤ خبزا والأخر مملؤ ذهبا |
| Hayatta olmaz, içi en sevdiğim şekerlemeyle dolu. | Open Subtitles | لا، انه مملؤ بحلوتى المفضله |
| Onun dolu olduğunu zannetmiyorum, çocuk. | Open Subtitles | لا أظن أنه مملؤ يا فتى |
| Çoğunluğu Nazi zulmünden kurtulabilmek için yakın zamanda yakın zamanda Fransa'ya kaçmış yabancı uyruklu Yahudilerle dolu olan bunun gibi bir kampa getirildiler. | Open Subtitles | هم اُخذوا الى معسكر يشبه هذا كثيراً مملؤ بالأجانب، العديد ممن "فرّوا سابقا إلى "فرنسا في محاولة للهروب من الإضطهاد النازي |
| Depo da dolu. | Open Subtitles | وخزان مملؤ بالغاز |
| Bu adam şekerle dolu. | Open Subtitles | هذا الرجل مملؤ بالحلوى. |
| İçi gerçek Bina'nın anıları, inançları ve değerleriyle dolu bir android. | Open Subtitles | إنسان آلي مملؤ بذكريات و معتقدات ..و قيم (بينا) الحقيقية |
| Su dolu | Open Subtitles | مملؤ بالماء |