| Bu bağdaştırmalar insanların bilinçli olarak düşündükleri şey ile aynı olmak zorunda değil. | TED | وهذا الربط ليس من الضروري أن يتوافق مع ما يفكر به الناس بإدراك. |
| Uyuşturucu aldığımı söylemek için sana test yazmak zorunda değilim. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن أَكْتبُ إختبارا لإخْبارك بأنّني آتعاطى المخدّراتَ. |
| Siktir, adamım, en azından onu görmek zorunda değilim, değil mi? | Open Subtitles | اللعنة يا رجل, على الأقل ليس من الضروري أن أراه, صحيح؟ |
| Bir şeylerin güzel olması için pahalı olması gerekmez. | TED | ليس من الضروري أن تكون الأشياء غالية لتكون جميلة |
| Şimdi şunu anladık ; tarihin illede ileri doğru gitmesi gerekmiyor. | TED | فنحن نعلم الآن أنه ليس من الضروري أن يتحرك التاريخ للأمام. |
| Yegor'un tansiyonu yüksek ve benim de işe gitmem gerekiyor. | Open Subtitles | عنده ضغط عالي و من الضروري أن أكون في العمل |
| Biliyorsun, Christopher, cerrahlar sığ, rütbe takıntılı klişe insanlar olmak zorunda değil. | Open Subtitles | تَعْرفُ، كرستوفر، الجرّاحون ليس من الضروري أن يَكُونون الكليشات المهوسة برتبةَ الضحلةَ. |
| Adil olmak zorunda değilim. Benim hoş bir ipim var. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن أكون عادلا انا عندي الحبل الجميل |
| Evet. İki insanın nişanlanması hemen evlenmek zorunda oldukları anlamına gelmez. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن يكون إثنان مخطوبان أن يقوموا بالتسرع بالزواج |
| Şimdi gidip aylarca nasıl olacağını merak etmek zorunda değilim. | Open Subtitles | والآن ليس من الضروري أن أنفجر واتسائل أن أكون معكِ |
| Hayatın ile ilgili, en ufak ayrıntıyı, artık bana söylemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن تخبريني بكل تفصيل صغير في حياتك بعد الآن |
| Onun için "hayır"ı cevap olarak kabul etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | حسنا ، ليس من الضروري أن تعتبري الرفض كجواب لها |
| Kimse ikimizin beraber çıktığını görmek zorunda değil. Benimle dışarıda buluş. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن يعرف أحد أننا سنغادر معاً، لاقيني هناك |
| Hem, ayet numaralarını okuman gerekmez. | Open Subtitles | وأنت ليس من الضروري أن تقرأ أرقام الآيات |
| Benim düşünmem gerekmez. Tek kollu adamları sorgulamanız da gerekmez. | Open Subtitles | وأنت ليس من الضروري أن تستجوب الرجال وحيدي الذراع. |
| Onu durdurmak için öldürmem gerekmiyor. Sadece onu oraya doğru getirmeni istiyorum. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن نقتله كي نوقفه، أريدك أن تستدرجه إلى هناك. |
| Sadece grip de olabilir. Öldürücü bir şey olması gerekmiyor. | Open Subtitles | أجل, قد يكون زكام, ليس من الضروري أن يكون قاتلاً |
| Sandvici almak için masaya mı tırmanmam gerekiyor? | Open Subtitles | هل من الضروري أن أقفز فوق الطاولة لأحضر سندويشة؟ |
| Patrona cep telefonundan mesaj bıraktım ama onunla konuşmam çok önemli. | Open Subtitles | تركت رسالة على هاتف الرئيس، إنما من الضروري أن أتكلم معه. |
| Yani bana masum rolü yapmana gerek yok. | Open Subtitles | لذا، فليس من الضروري أن أن تتظاهري بالبراءة معي |
| Bazı şeyler için çaba harcamak lazım. | Open Subtitles | إنه من الضروري أن نقوم ببعض المجهود بين الفينة والأخرى |
| Bunun için endişelenmene hiç gerek yok. Sen her zaman büyük bir film yıldızı olacaksın. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن تكون قلقاً بشأن هذا ستكون دائماً نجم سينمائي عظيم |
| Artık ne kadar geç olduğunu söylememe gerek yok, değil mi, Ajan Mulder. | Open Subtitles | أنا ليس من الضروري أن أخبرك كيف متأخرا هو، يعمل أنا، الوكيل مولدر؟ |
| Bana teşekkür etmene gerek yok. Kimse etmez. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن تشكرني لا يستطيع أحد أبدا أن يفعل ذلك |