| O tanıdığım en dürüst polis, Frank. | Open Subtitles | إنه من أكثر رجال الشرطة نزاهة على حد علمي يا فرانك |
| Eğer gerçekten doğru dürüst bir adamsan ben senin yerine başkasını bulmadan istifa ederdin. | Open Subtitles | هذا رأيك , إذا كان لديك أي نزاهة في كل شيء كنت أستقلت , قبل أن استبدلك |
| Denir ki, piramitleri yapan mühendislerin bir kısmı mezarın bütünlüğünü bozmamak için, eserlerinin içine gömülürmüş! | Open Subtitles | بالمناسبة يقال أن بعض المهندسين الذين بنوها شمعوا ابداعهم بالكامل لحماية نزاهة المقبرة |
| "Biliyordum. Domuz!" -Öğrenmek istediğim, daha çok firmanın dürüstlük anlayışı ile ilgili. | Open Subtitles | سؤالي يتجه أكثر حول نزاهة الشركة, بصفة عامة |
| Özünde, sonradan sûni olarak eklenmediyse, fena hâlde bir ahlaki bütünlük anlayışı var. | Open Subtitles | التمركز حول نفسكِ هو ما فضحكِ إن لم يكن مضخمة بشكل مصطنع فهناك نزاهة أخلاقية |
| Yani tamamen karanlığa gömülüp, Fransız casuslarının dürüstlüğüne güveneceğiz. | Open Subtitles | لذلك نحن نطوف في الظلام ونثق في نزاهة جواسيس فرنسيين |
| MİB gerçekten önemli bir birim. | Open Subtitles | باتت "وحدة نزاهة الإدانة" شهيرة جداً |
| Şu uğraştığım adamlarda var ya... Namus sıfır. | Open Subtitles | هؤلاء الاشخاص الذين اتعامل معهم لا نزاهة لديهم |
| Politik sistemimizin, teoride demokrasinin, bütünlüğü tamamen buna bağlı. | Open Subtitles | نزاهة نظامنا السياسي ،الديمقراطي كفكرة يعتمد بشكل تام عليها |
| Bayan Güneybatı ABD güzellik yarışmasının tarafsızlığını korumam lazım. | Open Subtitles | يجب أنْ أحافظ على نزاهة مسابقة ملكة جمال جنوب غرب أمريكا |
| Bana; sadık, dürüst ve iyi bir adamın hükümdarından isteyebileceklerinin hepsini sundu. | Open Subtitles | لقد عرض علي اكثر الرجال نزاهة والذين نأمل سيادتهم لنا |
| Demek istediğim blöf yaptığını bilmeden bile klasik Harvey dedin çünkü Harvey'in dürüst olduğunu sanmıyorsun. | Open Subtitles | أقصد أنك قلت هذه عادة هارفي الكلاسيكية حتى قبل أن تعرف انه كَانَ يَخْادعُ لأنك لا تَعتقدُ أن هارفي لديه نزاهة |
| Dalga geçtiğiniz o dedektif, bu odadaki herkesten daha çok kendini bu işe adamış bir polis hepinizden daha dürüst ve çok daha cesur. | Open Subtitles | تلك الشرطية التي تسخر منها التي جميعكم تضحكون عليها أكثر نزاهة و أكثر التزام و أكثر شجاعة و أكثر جرأة |
| Bunlar, tanıdığım en dürüst üç insan. | Open Subtitles | هؤلاء الثلاثة من أكثر الأشخاص الذين أعرفهم نزاهة |
| İşte o zaman Mike Ross'un tanıdığım tüm avukatlardan daha dürüst olduğunu anladım. | Open Subtitles | وهذا عندما لاحظت ان مايك روس يمتلك نزاهة وشفقة في أصبعه الصغير أكثر من أي محامي قابلته من قبل |
| Sistemin bütünlüğünü koruyamazsan, geriye sistem de kalmaz. Tamam. | Open Subtitles | إن لم يمكنك حماية نزاهة النظام فليس هناك نظام |
| Bizim departmanin bütünlüğünü korumaktan bahsediyordunuz. | Open Subtitles | أتعلمُ، أنك تتحدث حول حماية نزاهة القسمِ |
| Zaman çizgisinin bütünlüğünü koruma konusunda anlaşmıştık. | Open Subtitles | قمنا بذلك الاتفاق، لحماية نزاهة خطنا الزمني |
| Bayan Dunphy, Marlon Boniface dürüstlük Ödülleri için bana rüşvet vermeye çalıştığınız gerçeğini görmezden gelmek adına elimden geleni yaptım. | Open Subtitles | حسنا سيدة دنفي انا سوف افعل كل شيئ اقدر عليه كي اتجاهل حقيقة انك تقدمين رشوة لي من اجل جائزة نزاهة مارلون بونيفيس |
| Paranın ilgisi yok. Bu dürüstlük meselesi. | Open Subtitles | انها مسالة نزاهة |
| bütünlük denilen bir şey var. | Open Subtitles | " نتميَّز بشيءٍ واحد فقط، ألا هو " نزاهة صفقاتنا |
| Hayır, babanın dürüstlüğüne gereğinden fazla değer verdiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | لا , ما اعتقده هو انك تبالغ في تقدير نزاهة والدك |
| Hayes Morrison MİB'i yönetmeyi hak etmiyor. | Open Subtitles | (لا تستحق (هايز موريسون "أن تدير "وحدة نزاهة الإدانة |
| Namus timsali bir adam. | Open Subtitles | هو صاحبُ نزاهة |
| Oyunun bütünlüğü için ikimiz de olabildiğince az katılımda bulunmalıyız. | Open Subtitles | إنّ نزاهة اللعبة تتطلب مشاركة أدنى من جانبنا. |
| Siyasi görüşlerini, tarafsızlığını sorguluyorlar. Hatta insanlığını bile. | Open Subtitles | يشككون في توجهاتك السياسية ...في نزاهة حكمك |