| - Bilmiyorum. Ucuz. - Bize yardım etmenizin tek nedeni bu. | Open Subtitles | لا أدرى , غش هذا هو السبب الوحيد الذى جعلك تساعدينا |
| Ama o kadar büyük planlar yapmanın tek nedeni bu muydu ? | Open Subtitles | لكن هل هذا هو السبب الوحيد قمت بها مثل هذه الخطط الكبيرة؟ |
| Yapma, izciliğe devam etmemizin tek sebebi bu değil ki. | Open Subtitles | هيا، ليس هذا هو السبب الوحيد أننا لازلنا في الكشافة |
| Burada kalmamın tek sebebi bu. Sana yardım etmek. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد لبقائى هنا ، لمساعدتك |
| Bir ev sahibinin onları evden atmak için sahip olması gereken Tek sebep bu çünkü GLBT bireyleri ayrımcılığa karşı korumak için bir kanun yok. | TED | هذا هو السبب الوحيد الذي يحتاج إليه المالك لطردهم ، لأنه ليس هناك حمايةٌ من العنصرية ضد هؤلاء الناس. |
| Birinin kaçırılması için bildiğim Tek neden bu. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد الذي يدفع أحد لإختطاف شخص ما |
| Onlar parasını verdi ama Sadece bu yüzden yapmadım. | Open Subtitles | إنهم يدفعون لى ولكن ليس هذا هو السبب الوحيد الذى يجعلنى أقيمها |
| Cennette bir hafta sonundan vazgeçmek için tek sebebinin bu olduğuna emin misin? | Open Subtitles | هل أنت متأكدة من أن هذا هو السبب الوحيد لتخليك عن أسبوع في الجنة ؟ |
| Tek nedenin bu olduğunu söylemek yalan olur. | Open Subtitles | سأكذب إن قلت أن هذا هو السبب الوحيد |
| Yolculuğa katılmamın tek nedeni bu. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد الذي من أجله جئت في تلك الرحلة |
| Mekeler şehrini aramanın tek nedeni bu mu? Cehennemin yangınlarından kaçmak için mi? | Open Subtitles | هل هذا هو السبب الوحيد الذي جعلك تطلب المدينة السماوية؟ |
| Buraya gelmenin tek nedeni bu mu bana bir şey söylemeyecek miydin? | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد في مجيئك إلى هنا ليس لأنه لديك شيء ما لتخبرني به؟ مثل ماذا؟ |
| Sence, bu geceki seksin tek nedeni bu mu? | Open Subtitles | خواتم أثرية أتظن أن هذا هو السبب الوحيد لممارستنا الجنس الليلة؟ |
| Tehlikeli, deneyimsiz bir yabancının ön kapıya adım atmasının tek nedeni bu. | Open Subtitles | و هذا هو السبب الوحيد في استقطاب فتاة خارجية تفتقر إلى الخبرة بشكل خطير |
| Dürüstçe, izlememin tek sebebi bu. | Open Subtitles | بصراحة هذا هو السبب الوحيد الذي جعلني اشاهده |
| Kimseyle birlikte olmamasının tek sebebi bu. | Open Subtitles | في الحقيقة، هذا هو السبب الوحيد لخروجها مع أي أحد آخر |
| Burada olmanın tek sebebi bu olabilir. | Open Subtitles | لذلك أنتِ هنا، هذا هو السبب الوحيد لمجيئكِ |
| Bu evden seni kovmamamın tek sebebi bu. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد اني لم أطلب منك الخروج من بيتي |
| Kocam benden boşanmayı kabul etti. Beni burada tutan Tek sebep bu. | Open Subtitles | إن زوجى قد وافق أخيراً على منحى الطلاق هذا هو السبب الوحيد لوجودى هنا |
| Buraya gelmemi istemenin tek neden, bu muydu? | Open Subtitles | اذا هذا هو السبب الوحيد لمجيئك هنا ؟ |
| Sadece bu yüzden kaldım, sana yardım etmek için. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد لبقائي هنا من اجل ان اساعدك |
| Seninle çıkmamın tek sebebinin bu olduğunu söylemiyorum. | Open Subtitles | لا أقول أن هذا هو السبب الوحيد لخروجى معك |