| İzlenimler adamın zihinsel özürlü olabileceğini gösteriyor bu yüzden ilave kovuşturmalar gereksiz olacaktır. | Open Subtitles | المؤشرات ترجّح أن هذا الشخص مُعوّقٌ ذهنيًا وبالتالي لا فائدة من إدّعاءاتٍ أخرى |
| Dediğim gibi , onlar çok uluslu, markalaşmış, açık bir kimlikleri var bu yüzden kalabalık dünyada kaybolmuyorlar. | TED | انهم متعددي الجنسيات كم اسلفت انهم معروفين ولهم هوية واضحة وبالتالي لا يضيعون في عالم مشغول |
| bu yüzden bunlar büyük bir kayıp olarak algılanmazlar. | TED | وبالتالي لا ينظر إليها على أنها خسارة كبيرة. |
| bu yüzden burda yaşamamalısın başka ne desem bilmiyorum. | Open Subtitles | وبالتالي لا أظن أنه يجب عليك العيش هنا لا أعرف ما أقول غير ذلك |
| Tabaka hareketlerini durduramayız. Ve bu yüzden depremleri durduramayız. | Open Subtitles | ليس بمقدورنا إيقاف حركة الصفائح، وبالتالي لا يمكننا إيقاف حدوث الزلازل. |
| Öyle bir otoriteye sahip değilim, bu yüzden kendi başıma uygulayamamalıyım. | Open Subtitles | ليس لدي مثل هذه السلطة وبالتالي لا ينبغي اشغل نفسي |
| bu yüzden kimse kredi kartını kullanamaz. | Open Subtitles | وبالتالي لا فائدة من البطاقة المصرفية لأحد |
| Ortada güçlü bir kanıt yok o yüzden elleri kolları bağlı. | Open Subtitles | ليس هناك أدلة دامغة وبالتالي لا يمكننا عمل شيئ |
| - bu yüzden de evimde dolaşmaya hakkı yok. | Open Subtitles | وبالتالي لا يوجد أي عمل ختم من خلال بيتي. |
| Sürpriz yapmakta iyi olduğunu bilsem sürprizi bekliyor olurdum, bu yüzden sürpriz olmazdı ama bilmediğim için şaşırmam şaşırtıcı olmamalı. | Open Subtitles | يعني لو كنت أعرف كنت جيدة في المفاجآت، كنت أتوقع المفاجأة، وبالتالي لا نندهش. |
| Kendisiyle mutludur. bu yüzden yadsınamaz." | TED | إنه راضٍ بطبيعته. وبالتالي لا يمكن أن ينتقد." |
| bu yüzden, o sekiz milyon 18 tekerlekli üzerine odaklanmaya çalışmak dışında beni Washington'da o plan üzerinde etkileyen hiçbir şey yok. | TED | وبالتالي لا شيء مما يحدث يبهرني في واشنطن بخصوص تلك الخطة، باستثناء أنني أحاول التركيز على الثمانية ملايين ال18-عجلية. |
| Evde kimse yok o yüzden acele etmene gerek yok. | Open Subtitles | ولذا لا أحد هنا وبالتالي لا تتسرع |
| Su sızıntısı yoktu, bu yüzden tesisatçılar da gelmedi. | Open Subtitles | لم يكن هناك تسريب وبالتالي لا سباكين |
| bu durumda, tazminat isteyemeyiz. | Open Subtitles | وبالتالي لا يمكننا أن نطلب منهم أضراراً جزائية |