| ayrıca birinin özel müziğini davetsiz dinlemekte kötü şans getirir biliyor musun? | Open Subtitles | أتعلمي أيضاً بأن الأستماع لموسيقة شخصاً ما دون أذنه يجلب الحظ السيء؟ |
| Benim için bir el oynarsanız şans getirir. | Open Subtitles | سوف يجلب الحظ لي, سيدتي إذا لعبتي دورا من أجلي |
| Yedi yıl kötü şans getirir derler. | Open Subtitles | ألا يقال أن كسر المرايا يجلب الحظ السئ لسبع سنين |
| Babam, çift yönlü okunan bir ismim olmasının şans getirdiğini söylerdi. | Open Subtitles | . . لقد قال أبي الأسم الذي يقرأ على الوجهين يجلب الحظ |
| Köprünün açılmasını bekle. İyi şans getireceğini söylerler. | Open Subtitles | إنتظر لرؤية إفتتاح الجسر يقولون أنّه يجلب الحظ الطيب |
| Bazı kültürlerde bir şeyi tersten giymek uğur getirir. | Open Subtitles | و حسب بعض الحضارات إرتداء شيء مقلوب يجلب الحظ |
| Bu anormal sis içinde korsan şarkısı söylemek uğursuzluktur. | Open Subtitles | الغناء عن القراصنة يجلب الحظ السيء خصوصاً ونحن متورطون في هذا الضباب الغير طبيعي |
| Damadın gelini törenden önce gelinlikli görmesinin kötü şans getireceğine inanılmaz mı? | Open Subtitles | أليس من المفروض أن رؤية العريس للعروس بالفستان قبل مراسم الزفاف يجلب الحظ السئ؟ |
| Yedi yıl kötü şans getirir derler. | Open Subtitles | ألا يقال أن كسر المرايا يجلب الحظ السئ لسبع سنين |
| Bu kötü şans getirir. Tören bir saat içinde başlıyor. | Open Subtitles | إنه يجلب الحظ السيء تبدأ المراسم خلال ساعة |
| Ayinini bozmak istemiyorum. Kötü şans getirir. | Open Subtitles | لا أريد إفساد طقسكِ هذا يجلب الحظ العاثر |
| bilmelisin ki davet edilmeden geçilen kapı eşiği kötü şans getirir. | Open Subtitles | ألا تعلمي أن دخول المنازل دون دعوة يجلب الحظ السيء |
| Ama iyi şans getirir. | Open Subtitles | لكن هذا المكان يجلب الحظ السعيد |
| Ya da ben takayım. İyi şans getirir. | Open Subtitles | دعينى أضعها لك فهذا يجلب الحظ الحسن |
| Onları yemediğin sürece büyük kuşları öldürmek kötü şans getirir. | Open Subtitles | -كلاّ قتل الطيور الكبيرة يجلب الحظ السيء إلاّ في حالة أكلتها |
| Çinliler, kırmızı bileziğin şans getirdiğini söyler. | Open Subtitles | يقول الصينيون أنّ السوار الأحمر يجلب الحظ |
| Ama tavşanın tümünün şans getirdiğini sanmıyorum. Sadece bu bölgesi olmalı. | Open Subtitles | لكني لا أظن الأرنب كله يجلب الحظ, فقط هذا الجزء |
| Birkaç sene önce birisi ona cadı itmenin iyi şans getireceğini söylemişti. | Open Subtitles | قبل عدة سنوات , شخصـاً مـا أخبرهـا أن دفع الساحرات يجلب الحظ الجيد |
| Bazı insanlar bunun kötü şans getireceğini söyler, değil mi? | Open Subtitles | بعض الناس يقولون أن هذا يجلب الحظ التعس |
| Dört yapraklı yonca uğur getirir, üçgül değil. | Open Subtitles | البرسيم رباعي الأوراق هو الذي يجلب الحظ و ليس البرسيم العادي. |
| - uğursuzluktur. - Neyse ki çaresini biliyorum. | Open Subtitles | يجلب الحظ السيء - لحسن الحظ إني يمكنني أن أواجهه - |
| Gelini törenden önce gelinliğiyle görmenin kötü şans getireceğine inanılmaz mı? | Open Subtitles | أليس من المفروض أن رؤية العريس للعروس بالفستان قبل مراسم الزفاف يجلب الحظ السئ؟ |
| Bir tür şans getirmesi için. | Open Subtitles | إنه نوعاً ما يجلب الحظ الجيد |
| Sakın! Gaflete düşmüş olanlara kötü şans getirebilir. | Open Subtitles | ألا يجلب الحظ العاثر للجاهلين به |