| O koca, kara kafandan yansıyan ışık... acayip parlıyor adamım. | Open Subtitles | الوهج الذى يسطع من رأسك يلمع يا رجل, اللّعنه هل تقوم بتلميعها ؟ |
| O koca, kara kafandan yansıyan ışık... acayip parlıyor adamım. | Open Subtitles | الوهج الذى يسطع من رأسك يلمع يا رجل, اللّعنه هل تقوم بتلميعها ؟ |
| Daha önce görmediğim kadar parlak bir ışık vardı. | Open Subtitles | كان هناك ضوء يلمع أكثر من أي ّ شيءٍ رأيت في حياتي. |
| Saçında parlayan aklarını seviyorum ve de tedirginlikler yüzünden kırışan alnını. | Open Subtitles | أحب اللون الفضى الذى يلمع فى رأسكِ والصديرية الملفوفة و المجعدة بأهتمام |
| Amerika Birleşik Devletleri'nin üzerinde kızıl bir ay parıldıyor. | Open Subtitles | قمر أحمر يلمع على الولايات المتحدة الأميريكية |
| - Ama sonra bana- - Baksana şuna, nasıl da parlıyor. | Open Subtitles | لكن بعدها أعطتني - ماذا عن هذا ، أنظر كيف يلمع - |
| Bu güzel bir kostüm, şuna bak, parlıyor.. | Open Subtitles | .. إنه زي جيد ، إنظر ، إنه يلمع |
| Cildin parlıyor. Seni hiç bu kadar mutlu görmemiştim. | Open Subtitles | جلدك يلمع لم أراك سعيداً أبداً من قبل |
| Vay canına, terlediğinde adalelerin pırıl pırıl parlıyor. | Open Subtitles | رائع، أنظر للعرق وهو يلمع على عضلاتك، |
| İnsanlar her zaman onun neşesinden söz ederdi ama unutulmamalı ki, her parlak ateşin içinde küçük mavi izler vardır. | Open Subtitles | يتذكر الناس دائما أنفعاله لكن شئ يجب أن نعرفه , هو أنه فى داخل أى لهب يلمع هناك دائما شئ صغير من الحزن |
| Gerçekten, bu lanet şey okumak için yeterince parlak. | Open Subtitles | بصراحة، الشيء اللعين يلمع بما يكفي ليُميّز. |
| Fakat altın gibi parlayan kişi o zaman insanlarına yol gösterecek. | Open Subtitles | لكن الذي يلمع مثل الذهب سيوجه شعبه خلال هذه الأوقات |
| Yerde parlayan bir şey gördüm. Oyuncak zannettim. | Open Subtitles | رأيت شيئاً يلمع على الأرض، إعتقدت أنه لعبة |
| parıldıyor... Yıldızlardan okuyor olmalı. | Open Subtitles | لقد قرأته يلمع فى النجوم |
| Tornado'ya binip rüzgar gibi uçacak. Kılıcı gün ışığında parlayacak. | Open Subtitles | على حصانه تورنادو، يركب مثل الريح سيفه يلمع فى الشمس |
| Üstünde bir Kripton sembolü vardı ve parlıyordu. | Open Subtitles | وكان يحوي رمزاً كريبتونياً وكان يلمع |
| Toplanma diski x-ray ışığında güçlü bir şekilde parlar ve devasa manyetik alan materyali neredeyse ışık hızında uzaya yollayabilir. | TED | قرص التنامي يلمع بشدة في الأشعة السينية، ومجال مغناطيسي عملاق يمكن أن يطلق المادة في الفضاء بسرعة قريبة من سرعة الضوء. |
| Her hafta sonu arabasını cilalayan adamlardandın, değil mi? | Open Subtitles | أنت كنت الرجل الذي يلمع سيارته كل نهاية أسبوع، صحيح؟ |
| Adam o ayakkabıları her gece parlatıyor. Kendi giysilerini yapıyor. | Open Subtitles | إنه يلمع حذائه كل ليلة يحضّر ملابسه بنفسه |
| Buradaki delikten aşağı matkap düşürmüşler ve onu arıyorken de bu şeyin aşağıda parladığını görmüşler. | Open Subtitles | كانوا قد أوقعوا مثقاب خلال تلك الحفرة وحين ذهبوا ليبحثوا عنه رأوا هذا الشيء يلمع تحتنا مباشرة |
| Şuna bak, hem yerleri hem de ayakkabıları parlatabiliyor... | Open Subtitles | واو ينظف الارضيات و يلمع الاحذية |
| Dilediğin kadar parla | Open Subtitles | سَأَتْركُه يلمع |
| ♪ Ve yükselip parlayacağız ♪ | Open Subtitles | * و سوف يرتفع و يلمع * |
| Bileziklerin neden şıngırdıyor? | Open Subtitles | لمَ يلمع وَسْم جبينكِ؟ |