| Bayanlar, baylar, dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş manzara. | Open Subtitles | سيداتي وسادتي، مشهد لم يُرى من قبل في أي مكان في العالم. |
| Bunun anlamı, o, görünmeden ve sessizce hareket etmeyi öğrenmeli. | Open Subtitles | وهذا يعني أن عليه التحرك بصمت ومن دون أن يُرى |
| Fakat asıl gören kayıt bandı beynin arkasındadır. Adı görsel kortekstir. | Open Subtitles | و لكن الشريط الذي يُرى في الحقيقة يكون في مؤخرة الدماغ. |
| Ne yazık ki deniz gergedanına rast gelinmedi ancak balinaların eşsiz dünyası anlık da olsa görüldü. | Open Subtitles | من المحزن، لم يُرى أيّ كركدن لكنها كانت نظرة فريدة لعالم الحيتان |
| Görecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد شيء يُرى. |
| Görünüşe göre tiyatroya gelen herkes sırf orada görünmek için gelmiş gibiydiler | Open Subtitles | يبدوا أن كل من كان في المسرح كان هناك لكي يُرى فقط |
| Bir daha hiç görünmedi. | Open Subtitles | لم يُرى بعد ذلك |
| Bu gibi anlık görüntüler en az iki yard uzaklıktan görülebilir. | Open Subtitles | وميض كهذا يمكن أن يُرى جيداً على بُعد مائتي ياردة. |
| Kayıplara karışmış, bir daha da görülmemiş. | Open Subtitles | كان مفقوداً, إختفى, ولم يُرى له أثر بعد ذلك. |
| Bölgede, bu ülkede 20 milyon yıldır görülmemiş mineraller içeren çim parçaları bulduk. | Open Subtitles | لقد وجدنا بقعا من العشب في هذه المنطقة, تحتوي على آثار معدنية لم يُرى مثلها في هذا البلد منذ 20 مليون سنة |
| Justin çok fazla baskı hissediyor, bir çok görülmemiş baskı... bunları kendini aşmak için kullanıyor. | Open Subtitles | جاستن يشعر بكثير من الضغط. ضغط لم يُرى من قبل للقيام بأعماله بنفسه. |
| Bir suikastçı tam korumalı bir odaya görünmeden nasıl girer? | Open Subtitles | كيف لقاتل أن يدخل إلى غرفة محكمة من دون أن يُرى ؟ |
| görünmeden duvardan geçebilen bir Wudang savaşçısı... | Open Subtitles | المُحارِب الوحيد القادر على عبور الجُدران دون أن يُرى |
| Ama aynı zamanda avına görünmeden yaklaşmak zorunda. | Open Subtitles | لكن ليقترب من فريسته يجب ألّا يُرى أيضًا |
| Esirleri serbest bıraktığında ağır yaralıymış ve yalnız başına ormanlık alana doğru at sürmüş bir daha gören olmamış. | Open Subtitles | قالت إنّه كان مجروح عندما تمّ أفراج سراحهُ وركبَ وحيدًا, لم يُرى مرةً أخرى. |
| Bildiğim kadarıyla 70'lerden beri onu gören yok. | Open Subtitles | أفهم انه لم يُرى منذ السبعينات |
| Zaten daha önce de birçok karanlık adamla birlikte görüldü. | Open Subtitles | وكان يُرى مع بعض الشخصيّات المشبوهة جداً. |
| Paul Glouski bir eşek şakası için kendi iradesi dışında bu aracın... içine girmeye zorlandı ve bir daha ne görüldü ve duyuldu." | Open Subtitles | أُجبِر بول غلوسكي على الدخول فيها رغماً عنه في مزحةٍ صبيانية, ولم يُرى بعدها أو يُسمعُ به |
| Kimse yok. Görecek bir şey olmadığı için üzgünüm. | Open Subtitles | لا أحد هنا، آسفة، لا شيء يُرى |
| Tekrar ağır top gibi görünmek istiyor Mac. | Open Subtitles | هو يحتاج لأن يُرى ككاتب من الوزن الثقيل مرة أخرى، ماك |
| 1994'te Mossad, Buenos Aires'teki Yahudi Toplum Merkezi'nin bombalanmasının ardında onun olduğunu tespit ettiğinden beri ortalıkta görünmedi. | Open Subtitles | لم يُرى فى العلن منذُ 1994 حينما عرف الموساد انه وراء التفجيرات (فى مركز الجاليه اليهوديه فى (بوينس ايرس |
| Öylesine engin ve muazzam bir etkidir ki bu, kızıla bürünen yeryüzü uzaydan görülebilir. | Open Subtitles | إنّ تأثيرَه مدهشُ جداً وشامل جداً بحيث يُمْكِنُ أَنْ يُرى مِنْ الفضاءِ. |
| Kim bilir görülmek bekleyen neler var ve hayatımızı değiştirecek ne yeni mucizeler var. | TED | ومن يدري ما هناك ينتظر أن يُرى وأي اكتشافات جديدة ستغيير حياتنا. |
| Sol el orta işaret parmağının ucu kopuktu ve bunun başkaları tarafından, görülmemesi için çok dikkatli davranırdı. | Open Subtitles | كانت سلاميّة بنصره الأيسر مفقودة وكان حذراً خشية أن يُرى هذا التشوّه |
| Amaç hiçbir zaman görülemeyecek bir şey yüklemekti. | Open Subtitles | الفكرة هي : أن تضعَ شيئاً لا يُمكن أن لا يُرى. |