| Bu ideal savana manzarası insanoğlunun her yerde, benzer görsel deneyimle güzel olanı bulduğu en açık örneklerden biridir. | TED | المشهد المثالي السافانا هو أحد الأمثلة الواضحة حيث البشر في كل مكان يجدون الجمال في تجربة بصرية مماثلة. |
| En sevdiğim örneklerden biri Sir Harold Ridley'dir. Kendisi ünlü bir göz doktoruydu, ya da en azından ünlü bir göz doktoru oldu. | TED | واحد من الأمثلة المفضلة لدي هو السير هارولد ريدلي، الذي كان طبيب عيون شهير، أو على الأقل أصبح طبيب عيون شهير. |
| Bu, mültecilere verdiğimiz karşılığa kılavuzluk etmesi gereken örneklerden. | TED | انها تلك الأنواع من الأمثلة التي ينبغي أن توجه ردنا على اللاجئين. |
| Hayır, önemli. Hala, SG-1'in geri getirdiği örneklerden öğreniyoruz. | Open Subtitles | لا , ليس الامر كذلك لازالنا نحاول الوصول لشيئاً ما من العينات التى عاد بها الفريق |
| PH değerleri suç mahallindeki örneklerden farklı. | Open Subtitles | إن درجة الحموضة مختلفة بلا جدال عن عينات مسرح الجريمة |
| Benim örneklerden birine benziyor. | Open Subtitles | تبدو مثل إحدى عيناتي |
| Burada, ilk örneklerden birini görüyorsunuz. Bu robotta bedenlenmiş yapay zekâ denemesi yaptık. Benim hareketlerime olası en yakın karşılığı bulmayı denedik, | TED | هنا يمكنم رؤية مثال مبكر مع روبوتات تحاول استخدام الذكاء الصناعي المجسد هذا في محاولة منها لتطبيق حركاتي بصورة اقرب قدر المستطاع |
| Tabi ki bu örneklerden biri tarihi Venedik şehri olurdu. | TED | لذلك ، واحد من هذه الأمثلة بطبيعة الحال سيكون مدينة البندقية التاريخية. |
| Ve aslında, bu da internetteki bazı kanallarda dolanıp duran değersiz şeylere verilecek örneklerden biri. | TED | والواقع أن هذا هو مجرد مثال من الأمثلة على القمامة التي تتدفق عبر الأنابيب من خلال الإنترنت هنا. |
| Bu birini rahat bırakmaman gereken örneklerden birisi. | Open Subtitles | إنّها أحد تلك الأمثلة حيث لا يُفترض بك إعطاء شخص ما مساحة للتفكير. |
| Bunlar örneklerden sadece birkaçı. | TED | وهذه بعض الأمثلة على تلك العناوين |
| İnsanların yaptığı bazı etkileyici örneklerden bahsetmek istiyorum bugün, onlar internetteki esnek kişilikleri ve anonimliği kullanıp gerçek ve hayal ürünü arasındaki çizgiyi bulandırıyor. | TED | وسأتحدث اليوم عن بعض الأمثلة عن الأشياء التي عملها الناس والتي أظن انها فعلاً مبهرة استخدام هوية متعددة ومجهولة على الويب وتضليل الخطوط بين الحقيقة والخيال |
| Size bu yetenekli makinelerin nasıl çalıştıkları hakkında birkaç örnek vereyim. örneklerden bazıları önemsiz gözükebilir, bazıları şüphesiz daha derin, ama hepsinin etkileri çok güçlü olacak. | TED | لذلك، دعوني أعطيكم بعض الأمثلة لكيفية عمل هذه الآلات الرائعة، وبعض الأمثلة قد تبدو ساذجة ، بعضها تبدو أكثر عمقا، ولكن كل منهم سيكون له له تأثير قوي جدا. |
| Ve bu benim en sevdiğim örneklerden biri: | TED | وهذا هو أحد الأمثلة المفضلة لديّ. |
| Evet, şey, hata aynı örneklerden daha fazla, bilirsiniz, hani veriyi tekrar kontrol etmek isteriz diye. | Open Subtitles | حتى المزيد من نفس العينات في حال أردنا أن نفحص مجدداً المعلومات |
| Riskli bir iş, ama gördüğümüz örneklerden sonra bu şerefsiz çok iyi bir alet. | Open Subtitles | ليس امرا مؤكداً من العينات التي رأيناها يبدو هناك امل |
| Bu alan, ruh sarmaşıklarıyla dolu ve görünüşe göre, Cumhuriyet Şehri'nden aldığımız örneklerden bile daha güçlüler. | Open Subtitles | هذه المنطقة ملئية بالجذور الروحية ويبدو أنها أقوى بكثير من العينات التي أخذناها من مدينة الجمهورية |
| Kurbandan aldığımız örneklerden bir eşleşme çıkmadı mı? | Open Subtitles | لا يوجد تطابق حمض نووي من عينات الدم التي كانت على الضحية؟ |
| Lillian Stanwick'in tecavüz kitindeki vajinal örneklerden kendisininki hariç iki farklı kişinin profili çıktı. | Open Subtitles | عينات المهبل من الاغتصاب stanwick ليليان عدة تشير إلى اثنين من الملامح الأخرى من بلدها. |
| örneklerden bir şey çıkmamış. | Open Subtitles | كانت عينات غير حاسمة. |