| Hayattaki diğer her şey gibi, kalbi, yaşamının özü, gücünü yitirdiği zaman, o da sıradan yıldız günlerinin sonuna ulaştı. | TED | تماما مثل كل شيء في الحياة، فلقد وصلت إلى نهاية أيامها النجمية العادية عندما قام قلبها، جوهر حياتها، باستنفاذ وقودها. |
| Gerçek şu ki insanın özü sevgi ve inanç, ...cesaret,duyarlılık,cömertlik ve fedakarlıktır. | Open Subtitles | الحقيقة هي أن جوهر الإنسان هو الحب والإيمان الشجاعة والحنان والكرم والتضحية |
| Konuşmanın özü birkaç kez duyduğum iki kelimeyi barındırıyordu: Sıradaki kim? | TED | خلاصة تلك الأحاديث تتلخص في كلمتين سمعتهما لعدة مرات: من التالي؟ |
| Hayır, sayılmaz. Meselenin özü şu ki; hepimizin gizli düşünceleri vardır. | Open Subtitles | كلا، كلا، ليست كذلك ولكن المغزى هو جميعنا لدينا أفكار سرية. |
| İşin özü; evrim, dikey ya da kusursuz algının tarafını tutmaz. | TED | الخلاصة هي أن التطور لا يحابي الحقيقة، أو الإدراك الدقيق |
| Var olan herşeyin ruhani bir özü vardır. Ya da gerçekte yoktur. | Open Subtitles | كل ما هو موجود لديه جوهر روحي أو ليس كذلك على الإطلاق |
| Çalışmalarımın sonucunda şöyle bir bağlantı buldum: dinin özü şefkatmiş. | TED | نتيجة لدراستي، لقد وجدت الخيط الذي يقود إلى أن جوهر الأديان هو التعاطف. |
| Dünyayla ve onu algılayışımızla oynamak, gerçekten de görsel efektlerin özü. | TED | التلاعب بالعالم، وإدراكنا له، هو حقيقة جوهر التأثيرات المرئية. |
| Bana göre, bu gazeteciliğin özü ve benim bağlılıkla yaptığım şey. | TED | بالنسبة لي، هذا هو جوهر العمل الصحفي وهذا ما أنا ملتزم بفعله. |
| Bir başka deyişle, sade ve ucuz yeniliğin özü olan az olanla çok yapma sanatında uzmanlaşmışlar. | TED | وبعبارة أخرى، فإنها تتقن فن فعل المزيد مع الأقل، وهذا هو جوهر الابتكار المُقتَصِد. |
| dedim. Günümüzdeki iklim değişikliği sorununun özü bu. | TED | وأنا أعتقد أن هذا هو جوهر قضية التغير المناخي اليوم. |
| İşin özü, eğer birisine değer veriyorsanız, fedakârlıkta bulunmak çok kolaydır. | Open Subtitles | خلاصة الموضوع هي أنكِ ,إن كنت تهتم بشخص ما منالسهلجداًأنتقوم بالتضحية |
| Sözün özü şu ki hapishanemiz artık üst uç hormonları sağlayamıyor. | Open Subtitles | خلاصة الموضوع أن السجن لا يمكنه توفير ذلك النوع من الهرمونات |
| Sözün özü şu: Okyanuslar keşfedilmemiş durumda ve bunun ne kadar önemli olduğunu size söyleyemem çünkü bizim için çok önemli. | TED | دعوني أخبركم خلاصة الأمر نحن نقوم الآن باستكشاف المحيطات ولا يمكنني أن أخبركم مدى أهمية هذا الأمر لأن المحيطات مهمة لنا. |
| İşin özü, işverenin ölümünle ilgilensin istiyorsan, iki bin yaşında olmalısın. | Open Subtitles | المغزى من القصة أنك إذا كنت تريد الموت لجذب اهتمام رب عملك تأكد من أنك أيضابعمر 2،000 سنة |
| Neyse işte, işin özü hem kendi gücümü hem de Sennin gücünü kullanmana izin vereceğim. | Open Subtitles | الخلاصة هي أنني سأدعك تستخدم كلاً من تشاكراي وتشاكرا الناسك حاليًا |
| Hür iradeyle seçim yapmazsanız, istemeyerek, baskıyla inanırsanız, daha sonraki yaptıklarınızdan mesul tutulamazsınız, İslam'ın asıl özü budur. | Open Subtitles | إختيار حر إرادي للإيمان لا يمكنك تحمل مسؤولية أعمالك فيما بعد هذا هو الجوهر الذى يدور الاسلام حوله |
| İşin özü, çok geniş kapsamlı güvenlik iznine sahip. | Open Subtitles | المقصد أن لديه إخلاء عالي المستوى على السطح |
| Bu kır çiçeğinin özü bu kızgın akrepleri uysallaştırıyor. | Open Subtitles | عصارة تلك النبتة البريّة تجعل هذه العقارب الغاضبة مطيعة و حنونة |
| Bitki özü. | Open Subtitles | وهو مستخرج من النباتات |
| Bu ülkenin California'nın sağlıklı ekonomisine ihtiyacı var, bunun özü de enerji. | Open Subtitles | الان ، هذه البلاد تعتمد على اقتصاد قوى فى كاليفورنيا و نواة ذلك الاقتصاد هو الطاقه |
| Sözün özü, hala sınırlarla, duvarlarla çevrili, beraber harekete geçemeyen devletlerin dünyasında politik yaşıyoruz hayatımızı. | TED | بيت القصيد هنا لا نزال نعيش سياسياً في عالم من الحدود عالم من الحوائط عالم حيث ترفض الدول ان تعمل معاً |
| Cinsi cazibenizin özü iyi bir şarap gibi yıllanıyor. | Open Subtitles | رحيق الجنس معك يصبح مُعتّق مثل نبيذ لذيذ |
| Büyüyü yapacak yeterli özü aldık mı? | Open Subtitles | هل لدينا مايكفي من النعمة للقيام بتعويذة الاستدعاء؟ |
| Onun bağışıklığı kırmızı özü panzehire çevirmenin anahtarı olabilir. | Open Subtitles | إنّ مناعته قد تكون المفتاح لتحويل النسغ الأحمر إلى دواء حقيقي |
| Yani Bitcoin zinciri, Bitcoin'in nasıl çalıştığının özü. | TED | إذًا فإن سلسلة كتل البيتكوين من صميم كيفية عمل اللبيتكوين. |
| Hayır, bu saf lezzetin özü. | Open Subtitles | لا، هذا هو جوهرُ النكهةِ الصافية |