| Tabii çok uzun kirişli köprüler her yere gitmek için şart değil. | TED | ولكن بالطبع البحور الفائقة ليست بالضرورة الطريق التي يجب المضي فيه دائماً. |
| Dolayısıyla ihtiyacımız olan şeyin illa internetin performansına sahip olması şart değil. Fakat bir polis şubesi itfaiye şubesine internet olmadan da ulaşabilmeli veya hastaneler de akaryakıt ısmarlayabilmeli. | TED | ما نحتاج إليه شيء ليس بالضرورة أن نمتلك أداء الإنترنت, ولكن أن يكون قسم الشرطة قادرا على استدعاء قسم الإطفاء من دون الإنترنت، أو المستشفيات التي تطلب زيت الوقود. |
| Yumuşatma işlemine yardım eden işlenmiş amino asit içeriyor ama bunun için şart değil. | Open Subtitles | أنه يحتوي حمض أميني مُعَدَل يساعد في عملية التليين, و لكنه ليس ضروري لها |
| Bilinçli nefes kontrolü, konuşma için mecburi bir ön şart. | TED | و ذلك شرط اساسي مسبق لقدرتنا على الكلام |
| Çünkü kulağa tuhaf geliyor her zaman mutlaka bir şart vardır. | Open Subtitles | حسناً, لانها تبدو مثل العالم القديم أعتقدت انه لابد من شروط |
| Tek şart, siz ve kocanız aynı anda makbuza imza atmak zorundasınız. | Open Subtitles | الشرط الوحيد هو أنه أنت و زوجك يجب أن توقعا على إيصال أستلام الجائزة فى نفس الوقت |
| Onu, babasının sevdiğinden daha çok sevmiş ki bunu söylemem şart değildi. | Open Subtitles | هو أحبها أكثر مما أحب أبيه والذي لم يكن من الضروري قوله |
| Tahlil yaptılar şah damarının tıkandığını ve operasyonun şart olduğunu söylediler. | Open Subtitles | لقد قاموا بالفحص قالوا بأن الشريان السباتي مسدود والعملية أصبحت ضرورية |
| Soru sorman şart değil, konuşmak isterler mi öğrenmek için. | TED | ليس بالضرورة السؤال ، لكن لأري إذا كانوا يريدوا التحدث ؟ |
| Öyle olması şart değil, isterseniz, Türkçe de olur. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يمكن أن تكون بالتركية لو أردت ذلك حقاً |
| şart değil. şart değil. | Open Subtitles | ليس بالضرورة يا سيدي, ربما أنت على علم بشأن برنامج الشرطي الآلي |
| Otlanan kaplumbağalar, deniz yatağının sağlığı için şart. | Open Subtitles | رعي السلاحف أمر ضروري لصحة الأعشاب البحرية |
| Azaltma işlemleri başladıktan sonra halk asayişini sağlamak için şart bu. 17. | Open Subtitles | هذا ضروري جداً لحفظ الأمن العام بعد أنْ يتم الإختيار |
| Doğruluk serumu... ısrar ettikleri diğer bir şart. | Open Subtitles | حُقنة الحقيقة شرط اَخر اصرّوا على تنفيذة |
| Moğollara ölümün dışında hiçbir şart olmayacak. | Open Subtitles | لن يكون هناك أي شروط ، ما عدا الموت للمغول |
| Birinci şart, bütün görüşmeler müvekkilimin seçeceği bir yerde olacak. | Open Subtitles | نعم الشرط رقم واحد جميع اللقائات تحدث في المكان الذي يختاره موكلي |
| Bu topluluk genişlediği ve köklendiği için tüm sağlık çalışanlarının transeksüel bireylerin sağlık ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları gidermek üzere eğitim alması şart. | TED | وبما أن هذا المجتمع يتوسع ويكبر، فمن الضروري تدريب كل مقدمي الرعاية الصحية. على كيفية الاعتناء باحتياجاتهم الصحية. |
| Asayiş ve ulusal güvenliğini sağlamak için ise teftiş şart. | TED | والمراقبة ضرورية لإنفاذ القانون وللأمن القومي. |
| Hiçbir şart altında kütüphaneden dışarı çıkarılmamalı. | Open Subtitles | لا يَجِبُ أنْ يُؤْخَذَ مِنْ المكتبة تحت أية ظروف. |
| Hala kuzeye ilerlemek şart. | Open Subtitles | لكنى لا زلت أظن أنه ضرورى أن نتحرك إلى الشمال. |
| 8'de olması da şart değil. | Open Subtitles | وربّما لا يكون ضرورياً بدءّه في تمام الثامنة صباحاً. |
| Varlığınıza izin veriyorsam bu belli şart ve koşullarla olur. | Open Subtitles | إذا سمحت بوجودكم فسيأتي مع ذلك بعض الشروط |
| Hiçbir şart altında gemimi ya da adamlarımı düşmanın ellerine bırakamam. | Open Subtitles | تحت أيّ ظرف ... لن اترك قاربي أو طاقمي إلى العدوّ |
| Oldukça iyi. şart koştum yani ince eleyip sık dokumazlarsa ceza alırlar. | Open Subtitles | تماماً جداً، لقد وضعت شرطاً بتغريم رجال البناء لكل يوم يتأخرون به |
| Ve o da diziye katılmak için arayıp senin rica etmeni şart koşuyor. | Open Subtitles | ويقول أنه سيوافق إلا بشرط واحد وهو أن تتصلي به وتطلبينه |
| Bay Friendly, liman sendikasının doklarında hakimiyetini sürdürmek için Joey Doyle'un öldürülmesinin kesinlikle şart olduğunu açıkça belirtti mi? | Open Subtitles | ايمكنك ان تقول ان السيد فرندلى اوضح لك انه كان من الضرورى قتل جوى دويل لكى يحافظ على تحكمه |