| - Bekle, Aceleye gerek yok. - Şansını geri tepme. | Open Subtitles | ـ إنتظر، لا داعي للعجلة ـ لا تبالغي في طلباتك |
| Lütfen sakin bir şekilde ilerleyin. Aceleye gerek yok. Acele etmeyin. | Open Subtitles | رجاء تقدّموا للأمام ، خذوا وقتكم لا داعي للعجلة و التدافع |
| Hayır. Aceleye getirmek istemem. Ama zaman sınırın var. | Open Subtitles | لا , لا أحب التسرع في مثل هذه الأمور ولكن لديك فترة محددة |
| Bir gelini asla Aceleye getirmemen gerek. Baksana, çok gülünç görünüyorum. | Open Subtitles | ألا تعلم أنه لا يجب عليك أبداً إستعجال العروس ، هذا غير ديني. |
| Aceleye getirmemek zorundasın. Bunu zaman bırak. | Open Subtitles | الا تستعجل الامور, خذ الامر بهدوء ,لان بذرة الحب |
| Bugün ilk günüm de o yüzden Aceleye getirmeyeyim demiştim. | Open Subtitles | إنه أول يوم لي، لم أنوي حقيقةً الاستعجال في الأمور |
| Olacak şeyleri Aceleye getiremezsiniz. | Open Subtitles | فكما تعلمين، لا أحد يستطيع استعجال ما سيحدث |
| - Aceleye gerek yok. - Bu daha iyi fikir. | Open Subtitles | لا داع للعجلة من المحتمل أن هذه خطة أفضل |
| Müşteriler 15 dakika gecikecekmiş, yani Aceleye gerek yok. | Open Subtitles | سيتأخر العملاء ربع ساعة لذا لا داعي للعجلة. |
| Aceleye etmeye hiç gerek yok dostum. | Open Subtitles | ليس هناك داعى للعجلة يا صديقِي. |
| Lütfen sakin bir şekilde ilerleyin. Aceleye gerek yok. Acele etmeyin. | Open Subtitles | خذوا وقتكم لا داعي للعجلة و التدافع |
| İşleri Aceleye sokmayın. | Open Subtitles | أريد ذلك حالاً .. لا داعي للعجلة |
| - Sadece bunu başarmak için gösterilen Aceleye karşı olmuştur. - İçinde bulunduğumuz dönem harekete geçmemizi gerektiriyor, efendim. | Open Subtitles | العجلة التي تفعل ذلك - الوقت يدعونا للعجلة سيدي - |
| Aceleye getirmek istemedim. O da bunu istemiyormuş gibi görünüyordu. | Open Subtitles | أنا لم أرد التسرع الى أي شيء يبدو إنها لم تريد أيضاً |
| Ama nakavt yumruğu Aceleye gelmez. Etki. Tepki. | Open Subtitles | لكن لا يمكنك إستعجال الضربة القاسية، لكمة، لكمة معاكسة، لكمة أخرى. |
| Uzun lafın kısası, üzüm Aceleye gelmez. | Open Subtitles | في نهاية المطاف، لا يمكنك أن تستعجل العنب |
| Biz aslında işleri yavaştan alıyoruz, hiçbir şeyi Aceleye getirmek istemiyoruz. | Open Subtitles | نحن فقط نأخذ الامور برويه ولا اريد الاستعجال في اي شئ |
| Öyleyse yapma bunu adamım. Davet etme. İstediğin son şey işleri Aceleye getirmek. | Open Subtitles | اذاً لا تفعلها يارجل, لاتدعوها الشيئ الاخير الممكن فعله هو استعجال الامور |
| Politikada usulsüz Aceleye yer yoktur. | Open Subtitles | الإستعجال لا داعي له ليس له مكان في السياسة |
| hayir,hayir, Aceleye gerek yok ahbab, ihtiyacimiz olan var burda. | Open Subtitles | لا ، لا ، لا ، لا حاجة للإستعجال لدينا النفوذ هنا |
| Hayır, Aceleye gerek yok. Erken bitirdik. | Open Subtitles | كلا لا داعي للاستعجال لقد انتهينا بصورة مبكرة |
| Bazı kadınsal görevleri Aceleye getirmek istemiyorum. | Open Subtitles | هناك واجبات زوجية معيّنة لا أريد الإسراع في القيام بها |
| Sizi Aceleye getirmek istemem ama... İntihar işleri ne alemde? | Open Subtitles | لا أقصد أن أتعجل عليك، ولكن كيف سيكون الإنتحار التالي؟ |
| Beni öyle Aceleye getiremezsin. | Open Subtitles | في النهاية. لايمكنُكِ إستعجالي. |
| Bir şeyleri Aceleye getirmeden önce sana ne getireceğini, ne sorumluluk yükleyeceğini bilmen gerekiyor. | Open Subtitles | ينتهي المطاف بكي تستعجلين الأمور قبل أن تدركين , فيما تقحمين نفسكِ فيه |
| Diğerleri gibi seni Aceleye getirmek istemedi. | Open Subtitles | لم يرد أن يستعجلك مثل الآخرين |
| Her şey Aceleye geldi. Plan değişti. | Open Subtitles | لقد كان كل شئ على عُجالة كما ان الخطة قد تغيرت |