"bahane değil" - Traduction Turc en Arabe

• ليس عذراً
• ليس عذرا
• ليس عذرًا
• ليس بعذر
• ليس عذر

Ellis, annenle hep zor zamanlar geçirdim ama bu bir bahane değil.
إليس، لقد كان دائماً الوقت عصيباً مع والدتك ولكن هذا ليس عذراً

Sebepsiz ve şiddetli bir saldırıydı ancak bu bahane değil...
كان ذلك هجوماً عنيفاً غير مبرّر لكنّ ذلك ليس عذراً

Bu gerçekten berbattı, ve,hayır, bu bir bahane değil ve ben biliyorum.
لقد كنت في لحظات من الإضطراب ولا, هذا ليس عذرا وأعلم ذلك

Bu bir bahane değil ama saygısızlık etmek istemiştim.
أعني, هذا ليس عذرا, حسنا؟ ولكنني لم أقصد تقليل الاحترام أو أي شيء من ذلك.

Sen şehirde Martin ile ilgilenirken, biliyorum bahane değil ama... ..dönüp dönmeyeciğini bilmiyordum ve Yvonne ile Robert çalışmamı istemedi..
كان هذا عندما كنتَ في المدينه مشغولًا مع مارتن.. وأعلم ان هذا ليس عذرًا ولكن.. لم أكن أعلم بأنك كنت ستعود مطلقًا..

Daha önce kaldınız yerlerin ne kadar lüks olduğunu biliyorum ama bu kaba olmanıza bahane değil.
أعلم أنك معتاد على المسكن الفاخر ولكن هذا ليس بعذر لتكون بهذه الوقاحة

Ancak bu, işi asman için bir bahane değil.
لكن هذا ليس عذر ليؤثر على عملك في المستشفى

Bu bahane değil.
و أنت تشعر و كأن هذا صحيح يا أبي إنه ليس عذراً الناس في الخارج مرضى

Lisede kabadayılık taslanması diktatörlere malzeme sağlamaya bahane değil.
الحصول على مضايقات في المدرسة الثانوية ليس عذراً لدعم الطغاة

Sanki ev tertemiz de. Boktan evimiz domuz olman için bahane değil.
أسمع، منزلنا الفوضوي ليس عذراً لك لتصبح خنزيراً

Bu bir bahane değil. 1 saate burada olmaları gerek.
هذا ليس عذراً, عليهم أن يتواجدوا هنا خلال ساعة

Bu bir bahane değil. Hiç de ğil hem de.
لكن هذا ليس عذراً ليس عذراً على الاطلاق

bahane değil. Meşgulüm, çalışma büyüyo...
هذا ليس عذرا ..أنا مشغولة، هذه الدراسة هو

Halimden anlaman için söylemedim, ve bu bir bahane değil.
أنا لا أبحث عن الشفقه, أيضا هذا ليس عذرا.

Bütün karidesleri yemesi için yeterli bir bahane değil.
نعم هذا ليس عذرا لإلتهام كل الربيان

Bunları söyleyeceğiz. Ama bu bir bahane değil tatlım.
سنعاتبه على هذا ولكنه ليس عذرا عزيزي

bahane değil ama üvey babası şeytani biriymiş.
إنه ليس عذرا, و لكن كان زوج أمه شرير

Ve bu çocuklarımı bu berbat işe bulaştımak için yeterince iyi bir bahane değil.
وهذا ليس عذرًا كافيًا لزج طفلتيّ في هذه الفوضى.

Kanunları uygulamamak için bahane değil.
هذا ليس عذرًا لتنفيذ القانون بأيديهم

Hayır dostum. bahane değil.
لا يارجل هذا ليس عذرًا

Biliyorum bu bir bahane değil ama olayın bu kadar çığrından çıkabileceğini düşünmemiştim.
أعلم أن هذا ليس بعذر و لكنني لم افكِّر أن الأمر سيخرج تماماً عن السيطرة

Ama bu bir bahane değil tabii çünkü telafi etmenin vakti geldi de geçiyor.
ولكن، الآن، هذا ليس بعذر. لأن الآن هو الوقت المناسب للإصلاح.

Biliyorum bu bir bahane değil ama ben çok yorgun ve sinirliyim.
هذا ليس عذر أنا متعب ولدى أحباط