|   Uzun, beyaz elbiseli bir bebek var, kollarımda taşıyorum.   | Open Subtitles |    بأنني أحمل على ذراعي طفلة في فستان أبيض طويل   | 
|   Sakın bana türümüzü, yazlık elbiseli bir cıvır için tehlikeye atacağınızı söylemeyin.   | Open Subtitles |    لا تخبراني بأنكما ستعرضان جنسنا كاملا للخطر من أجل شي لا قيمة له في فستان شمس   | 
|   Dürüst olmak gerekirse, pembe kokteyl elbiseli bir botokslu sürtük görmektense turuncu mahkum kıyafeti giymek riske almaya değer.   | Open Subtitles |    في الحقيقة ، إن الأمر يستحق أن أخاطر في لبس بدلة برتقالية بدلاً من مواجهة عاهرة أخرى (محقونة بـ(البوتكس في فستان حفلة وردي   | 
|   Hatta hikâye renkli elbiseli bir kadınla buluşmaya giden smokin giymiş bir adamın kalabalıktan yılan gibi süzülerek geçmesi hakkında bile olabilir.   | Open Subtitles |    قصة رجل يرتدي بدلة رسميّة الذي تخلل طريقه من خلال حشدٍ ليُقابل امرأة في ثوبٍ مُلوّن.   | 
|   Hatta hikâye renkli elbiseli bir kadinla bulusmaya giden smokin giymis bir adamin kalabaliktan yilan gibi süzülerek geçmesi hakkinda bile olabilir.   | Open Subtitles |    قصة رجل يرتدي بدلة رسميّة الذي تخلل طريقه من خلال حشدٍ ليُقابل امرأة في ثوبٍ مُلوّن.   |