| Onlar ancak: gümüşle, güneş ışığıyla ve kazıkla ölür. | Open Subtitles | يمكن قتلهم بالفضة وضوء الشمس والأوتاد الخشبية |
| İnsana benziyordu ama her tarafı gümüşle kaplıydı ve sörf tahtasına benzer bir şeyin üzerinde uçuyordu. | Open Subtitles | إنه يبدو و كأنه رجل لكنه مغطى بالكامل بالفضة و يطير على شيء يشبه يشبه لوح تزلج من نوع ما |
| Tabutlarımızdan ayrılmamak için kendimizi gümüşle zincirleyeceğiz. | Open Subtitles | سنربط أنفسنا بالفضة حتى نبقى داخل أكفاننا |
| gümüşle değil mi? Kafayı kalpten ayırmak gerekiyor. Gümüş yalnızca çok acı verir. | Open Subtitles | لا, فى الحقيقة عليكِ أن تفصلى الرأس عن القلب الفضة تؤذى كثيراً فقط |
| Labaratuarımız kalıpta bulunan gümüşle kurbanda bulunan mermimin gümüşünün özdeş olduğunu kanıtladı. | Open Subtitles | معمل الأثر حلل الفضة في ذوبان الرصاصة تركيب مطابق للرصاصة في الضحية |
| Keşke bunu gümüşle zincirlenmediğim zaman söylesen yüzüme. | Open Subtitles | لكم أحب أن تقول هذه الكلمات في وجهي عندما لا أكون مقيدة بالفضة. |
| Biz bağış istemiyoruz. Size gümüşle ödeme yaparız. | Open Subtitles | اننا لا نسألك شفقة سوف ندفع لك بالفضة |
| İnsana benziyordu ama her tarafı gümüşle kaplıydı ve sörf tahtasına benzer bir şeyin üzerinde uçuyordu. | Open Subtitles | بدا مثل رجل، لكنه مغطى بالكامل بالفضة وهو يطير على، مثل... شيء مثل لوح تزلج... أعرف أن هذا يبدو جنوناً |
| gümüşle bağlanmış, çimentoyla kaplanmış. | Open Subtitles | ،مغلّف بالفضة مرصّع في الإسمنت |
| Karışık biraz. Eric'i gümüşle bağladım. | Open Subtitles | إنها مسألة معقدة إريك مكبل بالفضة |
| "evlerini gümüşle doldururlar. | Open Subtitles | الذين يملأون بيوتهم بالفضة. |
| Kendisini gümüşle krala bağladı. | Open Subtitles | ربط نفسه بالفضة مع الملك |
| Biri neden bıçağını gümüşle kaplasın ki? | Open Subtitles | لماذا تصفح نصل بالفضة ؟ |
| Cebini gümüşle doldurabilirim. | Open Subtitles | يمكنني أن أحشو جيوبك بالفضة |
| Üzgünüm ama, gümüşle yetineceksin. | Open Subtitles | في الواقع يجب أن ترضى بالفضة |
| - Kılıç iyi olursa ödemeyi gümüşle yaparım. | Open Subtitles | لو كان جيدًا، سأدفع لك بالفضة |
| 1775'de Paul Revere, fenerlerin parlaklığını artırmak için gümüşle kaplamıştı. | Open Subtitles | بعام 1775، قام (بول ريفير) بتبطين المصابيح بالفضة... لكي يزيد من توهجها. |
| gümüşle onu kestiğimde çok korktu. | Open Subtitles | وهلع عندما جرحته بسكين من الفضة |
| - Onların sadece gümüşle öldürülebileceğini söylemişti. | Open Subtitles | -أخبرتني أن الطريقة الوحيدة.. لقتله هي بأستخدام الفضة. |
| - Çünkü sahte gümüşle bir ilgisi var. | Open Subtitles | لأن لها علاقة مع الفضة المُزيفة. |
| ki seni gümüşle cömertçe ödüllendireyim. | Open Subtitles | وسيدفع لك مقابل هذا مبلغ باهظ من الفضة |