| İnsanların bize ihtiyaçları olduğu ve bizim de bundan mutlu olabildiğimiz gerçeği gibi. | Open Subtitles | .. مثل حقيقة أن الناس في حاجة إلينا لذا يمكننا أن نكون سعداء بهذا |
| Benden mal alıp hâlâ parasını ödemediğin gerçeği gibi. | Open Subtitles | تماما مثل حقيقة انك قبلت البضاعة مني ولحد الان , لم تدفع ثمنها |
| Beş dakika önce tanıştığım bir grupla sahneye çıkacağım gerçeği gibi. | Open Subtitles | مثل حقيقة أنني على وشك أن أخرج إلى المنصة . مع فرقة تعرفت عليها منذ خمسة دقائق |
| Hapların her birini beş doların altında bir fiyatla gerçeği gibi yapabiliyoruz. | Open Subtitles | يمكننا أن نصنع حبوب أدائها مثل الحقيقه وبسعر أقل من خمسه دولارات |
| Polis Albayının bu adamı gösteriye götürdüğü gerçeği gibi. | Open Subtitles | مثل الحقيقه التى تقول أن كولونيل البوليس أرسل هذا الرجل إلى المظاهره |
| ABD'deki mahkumların ortalama bir park yerinden daha küçük tecrit hücrelerinde tutulabilecekleri gerçeği gibi. | TED | حقائق مثل أن المسجونين في أمريكا يمكن أن يوضعوا في غرف حبس انفرادي أصغر في الحجم من مساحة موقف السيارة العادي. |
| - Amanda'nın yaşadığı gerçeği gibi mi? | Open Subtitles | مثل حقيقة ان أماندا لازالت على قيد الحياه؟ |
| Elbette, Afrika felaketlerle dolu bir kıtadır. Çok büyükleri yaşanmıştır, örneğin Kongo'da yaşanan korkunç tecavüzler. Ve karartıcı olanlar, örneğin Nijerya'da bir iş pozisyonu için 5000 kişinin başvurması gerçeği gibi. | TED | بالطبع، أفريقيا هي قارة مليئة بالكوارث. هناك عدد هائل منها، مثل الإغتصابات المروعة في الكونغو. وقصص محبطة، مثل حقيقة أن 5 آلاف شخص يتقدمون لشغل وظيفة واحدة شاغرة في نيجيريا. |
| Fena koymuştur. - Evet biraz, yazısının The New Yorker'daki hikâyem üzerine kurulması gerçeği gibi ama... | Open Subtitles | هذا مؤلم - نعم ,مؤلم على مستويات عدة ,مثل حقيقة أن تقديمها - |
| Mesela Nancy'nin senin çoktan başka bir kadını hamile bıraktığından haberi bile yokken senin için boşandığı gerçeği gibi. | Open Subtitles | مثل حقيقة أن "نانسي" تطلقت من أجلك و هى لا تدري أنك بالفعل قد جعلت إمرأة أخرى حامل |
| - Aria ve senin birbirinizi... sevdiğiniz gerçeği gibi. | Open Subtitles | مثل حقيقة انت واريا تحبون بعضكم. |
| Natalie, bana kimseye söylemediği şeyleri söylerdi gizli saklı biriyle görüştüğü gerçeği gibi. | Open Subtitles | أخبرتني (ناتالي) أموراً لمْ تُخبر بها أيّ شخصٍ آخر، مثل حقيقة أنّها تُواعد شخصاً بسرّيّة. |
| Danni'nin dairesine gitmediğin konusunda yalan söylediğin gerçeği gibi. | Open Subtitles | مثل حقيقة أنك كذبت بخصوص تواجدك في شقة (داني) |
| Siyah ve Yerli Amerikalıların diğer ırklarınkinden daha kısa hayat beklentilerinin olduğu ve değişimin uzak göründüğü gerçeği gibi. | TED | حقائق مثل أن الأمريكان السود والأصليين لديهم أقصر متوسط عمري متوقع مقارنة بالأجناس الأخرى، والتي لن تتغير في أي وقت قريب. |