| Çektiğim acıyı haklı çıkaracak bir şeyler yapmak istiyorum. | Open Subtitles | أريد أن أفعل شيئاً يبرر الألم الذي الحقته بنفسي |
| Size çok saygı duymama rağmen teklifinizi kabul etmemi haklı çıkaracak bir şey hissetmiyorum. | Open Subtitles | بالرغم أني أحترمك جداً لا أشعر أن هناك ما يبرر لي بـ قبول عرضك |
| Bu kararı haklı çıkaracak hiçbir şey yapmış olamazsınız. | Open Subtitles | مستحيل أن تكون فعلت شيئاً يبرر هذا |
| Öyle olabilir, ama bu tür bir savaş partisini haklı çıkaracak bir şey olmadı. | Open Subtitles | ذلك قد يكون لذا، لكن لم يحدث شيء لتبرير هذا النوعِ من حرب الاحزاب |
| Biliyorum yaptıklarımı veya senin için yapmadıklarımı haklı çıkaracak bir yol yok. | Open Subtitles | أعلم أنه ليس هناك وسيلة لتبرير ما فعلته الأشياء التي فعلتها لك أو التي لم أفعلها |
| Biliyorsun, önce Neal yanlış bir şey yapar sonra yaptığını haklı çıkaracak bir yol bulur ve sonuçta, seni ateşten koltuğa oturtur. | Open Subtitles | -أجل كما تعلم، حيث يقترف (كافري) خطأً ما، ويعتثر على طريقة لتبرير ما فعل، |
| Yaptıklarını haklı çıkaracak bir şey olabileceğini düşündükleri için. | Open Subtitles | لتفكيرهم أنّه قد يكون هناك أيّ شيء سيبرر ما الذي يفعلونه. |
| Onun bulamayacağı şey ise kovulmamı haklı çıkaracak herhangi bir şey. | Open Subtitles | ما لن يجده هو أي شيء يبرر طردي |
| Hiçbir şey bunu haklı çıkaracak kadar önemli olamaz. | Open Subtitles | لا توجد وسيلة لتحقيق غاية يبرر ذلك. |
| Hayır, bu hikâye dinlemeyi haklı çıkaracak oysa iki konunun birbiriyle hiç alakası yok. | Open Subtitles | التسجيل سيبرر التنصت على حزب الوحدة... ...بالرغم من عدم ارتباط الحدثين اسمعوا... |