| Ve böylece, güzel görünür. Çünkü bunu hoş ve özlü biçimde nasıl yazacağımızı zaten biliyoruz. | TED | ولذا فهي تبدو جميلة. لأننا نعرف بالفعل كيفية كتابتها بطريقة موجزة وجميلة. |
| Kendisi bayağı hoş ve sevimlidir. Aslında iyi anlaşabilirsiniz. | Open Subtitles | إنها حقاً لطيفة وجميلة وأنتم يا رفاق حقاً ستتعاملون بود |
| Bütün yerler ve duraklar inci bir kolye gibi hoş ve düzenli bir şekilde hat boyunca sıralanmıştır | TED | و كل المحطات و المواقف ستنتظم فيه كاللؤلؤ في سوار ستترتب بشكل جميل و منتظم على طول الخط |
| Burayı çok seviyorum, Georg. Ne kadar hoş ve güzel. | Open Subtitles | آه، أنا أحب المكان هنا يا جورج إنه جميل و هادئ. |
| Çok hoş ve düzeltilmiş, daha önceki gibi kötü ve sıkıcı değil. | Open Subtitles | انه لطيف و معقول .. ليس مظلم و ثقيل مثل الالبومات السابقة |
| Evde oturmak mı onu böyle hoş ve kibar yapıyor? | Open Subtitles | هل بقاؤها في المنزل يجعلها لطيفة و أنيقة المظهر هكذا ؟ |
| Dünden daha hoş ve daha canlı görünüyorsun. | Open Subtitles | تبدين أكثر جمالا وحيويه من البارحه. |
| Yeraltında hoş ve güvenli bir şehir kurulur toprağın üst tabakası taşınır. | Open Subtitles | بناء مدينة جميلة و آمنة أسفل الأرض انتزاع التربة السطحية |
| Burası hoş ve sıcak bir yerdir. Özellikle de geceleri. | Open Subtitles | . هذا مكان رائع و دافئ ، خصوصاً في الليل |
| Kesinlikle doğru. Ve, tabii ki, oldukça hoş ve genç bir şey. | Open Subtitles | تماماً بالضبط، وبالطبع هي فتاةٌ شابةٌ وجميلة |
| Çok hoş ve zekisin. Duymak istediğin bu mu? | Open Subtitles | انتِ ذكية جداً وجميلة هل هذا ما تريدين سماعه؟ |
| Mary Ellen gerçekten akıllı, hoş ve sürtüktür. | Open Subtitles | ماري إيلين ذكيّة وجميلة ومنفتحة. |
| hoş ve sade bir yer, yalnız en önemli özelliği de biraz sonra fırın hâline dönüşmeyecek olması! | Open Subtitles | انه مكان ريفي جميل و بالرغم من ميزاته الكثيرة فإنه سيصبح كالفرن قريباً |
| hoş ve sade bir yer, yalnız en önemli özelliği de biraz sonra fırın hâline dönüşmeyecek olması! | Open Subtitles | انه مكان ريفي جميل و بالرغم من ميزاته الكثيرة فإنه سيصبح كالفرن قريباً |
| Aramızda olan şey, ne kadar hoş ve zevkli olmuş olsa bile bir daha ne seninle ne başkasıyla, asla ve asla olmayacak. | Open Subtitles | و هذا الشىء الذى يحدث بيننا، لا يهم كم كان هو جميل و ممتع لا يمكن،أن يحدث مجدداً. |
| Tabi, hoş ve nazik ve her zaman sadık. | Open Subtitles | بالطبع , إنه لطيف و كريم و مخلص مثل الكلب |
| Gerçekten çok eğlenceli. Çok hoş ve havalı. | Open Subtitles | إنه ممتع حقاً، إنه لطيف و رائع للغاية |
| hoş ve rahatlatıcı bir şey isteyeceksin. | Open Subtitles | بل يجب أن تتناولي مشهي لطيف و طازج |
| Biliyor musun sana ve arkadaşına karşı hoş ve misafirperver davranmaya çalışıyordum ama karşılığında ne aldım? | Open Subtitles | أنت تعلم لقد كنت أحاول أن أكون لطيفة و مِضْيافَة من أجلك وصديق وماذا جَنَيت لقاء ذلك ؟ |
| hoş ve güzel bir bayana benziyorsun ama güzelce para kazanıyorduk ki sonradan sen ortaya çıktın ve her şey cehenneme dönüştü. | Open Subtitles | تعلمين، تبدين كسيدة لطيفة و جميلة و كل شيء كنا راكبين قطار الموت على إطارات من البسكويت حتى ظهرت أنت و ذهب كل شيء للجحيم |
| Dünden daha hoş ve daha canlı görünüyorsun. | Open Subtitles | تبدين أكثر جمالا وحيويه من البارحه. |
| hoş ve büyüleyici. Sence de büyüleyici değil miydi? | Open Subtitles | جميلة و فاتنة الا تظن انها كانت فاتنة؟ |
| Ben senin hala çok hoş ve çok sevimli olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | حسناً , مازلت أظن أنك جميلة و طريفة |
| Neden daha hoş ve tropikal bir yere taşınmıyorum ki? | Open Subtitles | مثل, لماذا لا تنتقل لمكان اخر رائع و استوائي؟ |
| Bu, çok hoş. Ve biz de bitirdik. | Open Subtitles | هذا رائع و قد انتهينا |