| Bu besinler polifenol, yani doğadan bize ulaşan antioksidan bileşenleri içerir. | TED | هذه الأطعمة تحتوي على البوليفينول، الذي ينتج طبيعيًا مركبات مضادة للأكسدة. |
| Bu şırınga, FDG olarak bilinen radyoaktif bir glikoz formunu içerir. | TED | تحتوي هذه الحقنة على الغلوكوز المشع والذي يعرف بفلورالغلوكوز منزوع الأوكسجين. |
| Motor bozulur. Korkularımız aynı zamanda bir romanın sayfalarında bulabileceğiniz kadar gerçekçi tasvirler içerir. | TED | مخاوفنا أيضا تميل إلى أنت تحتوي مجازات والتي قد تكون واضحة مثل ما قد تجده في صفحات رواية |
| Ilk etapta bu bütün karmaşa içine ne var içerir. | Open Subtitles | لا تتضمن ما الذي أدخلهم في هذه المشكلة منذ البداية |
| Kümenin içindeki her şekil sonsuz sayıda daha küçük şekiller içerir. | Open Subtitles | كل جزء من الرسمـة يحتوى على أعداد مهولة من الأشكال الصغيرة |
| Bunlar paylaşılan sorumluluk hissini, insanları topluluk olarak birbirine bağlayan ortak kuralları içerir. | TED | وهذا يتضمن حساً بالمسؤولية المشتركة. والمعايير العامة التي تجمع بين الناس سوية في مجتمع |
| Ve fiber optik kablo bu fiber kıllardan yüzlercesini içerir. | TED | كابل من الألياف الضوئية يحتوي مئات من هذه الأسلاك الليفية. |
| Bazı metaforlar "gibi" ya da "kadar" sözcüklerini içerir. | TED | بعض الاستعارات المجازية تحتوي أدوات تشبيهية كمثل و حرف الكاف، |
| Taze meyveler de aslında fruktoz içerir, fakat dogaldirlar, ve meyvede bulunan fiberin hazmı yavaşlatması sayesinde aşırı yüklenmeye sebep olmazlar. | TED | تحتوي الفواكه الطازجة على سكر الفواكه، لكنه طبيعي ولا يسبب إثقالاً لأن الألياف في الفواكه تبطئ امتصاصه. |
| İkinci olarak, bu katman özellikle tümör hücremize bağlanan moleküller içerir. | TED | الهدف الثاني: تحتوي هذه الطبقة جزئيات التي تتحد على وجه الخصوص بالخلايا السرطانية. |
| Bazı alanlar yoğun reseptör kümeleri içerir. Bu dopamin alanları ödül mekanizmamızın bir parçasıdır. | TED | فهناك مناطق معينة منه تحتوي على مجموعات كثيفة من المستقبلات، ونقاط الدوبامين هذه تشكل جزءاً من نظام المكافأة لدينا. |
| Henüz içinize çektiğiniz hava Gandhi'nin ömrü boyunca soluduğu yaklaşık aynı 400 bin argon atomu içerir. | TED | النفس الذي نأخذه للتو تحتوي على حوالي 400,000 ذرة من نفس ذرات الآرجون التي تنفسها ماهاتما غاندي خلال فترة حياته. |
| Bir metnin olağan tüm farklılıklarını içerir. O yüzden bazı bilge kitaplar vardır ama aynı zamanda tamamen saçmalık olan sayısız ciltler de vardır. | TED | فهي تحتوي على كل تنوع ممكن في النصوص، لذا فهنالك بعض الكتب العميقة، لكن هناك أيضًا مجلدات لا تحصى مليئة بالثرثرة فقط. |
| Esrar, iki ana aktif bileşik içerir: tetrahidrokannabinol veya THC ve kannabidiol veya CBD. | TED | تحتوي الماريجوانا على مركّبين فعّالين أساسيّين، وهما رباعي هايدرو كانابينول، والكانابيديول. |
| Yediğiniz her yemek, ... ... dünyadaki tüm besin öğelerini içerir. | TED | كل وجبة تأكلها تحتوي على مكونات من جميع أنحاء العالم. |
| Herhangi bir marka sabunun tek bir damlası, biyolojik lipitlere benzeyen amfifil adı verilen katrilyonlarca molekül içerir. | TED | قطرة واحدة من أي نوع من الصابون تحتوي على تريليونات الجزيئات المسماة بمزدوجات الألفة، والتي تشبه الدهون البيولوجية. |
| Ve çoğu güvenlik kararları çok farklı insanları içerir. | TED | و معظم قرارات الأمن تتضمن اشتراك أناس مختلفين. |
| Kanserin son aşamasındaki hastalara verilen ağrı kesiciler belirli bir miktar uyuşturucu içerir. | Open Subtitles | ان المسكن الذى يعطى لمرضى السرطان الذين فى المرحله الأخير يحتوى على كميه معينه من المخدرات |
| Bu açıklama anlaşılır olsa da bunun gibi bulmacalar genellikle yanlış başlangıçlar ve çıkmazlar içerir. | TED | هذا التفسير كان مباشرا، حل أحاج كهذه يتضمن بدايات خاطئة ونهايات مسدودة |
| - Yapay kan. Normal kanadan 50 kat daha fazla oksijen içerir. | Open Subtitles | يحتوي على ما يصل إلى 50 مرة أكثر الأكسجين من الدم العادي. |
| Mesela bir muz potasyumun 40'nı içerir | Open Subtitles | على سبيل المثال، هذه الموزه تحتوى على بوتاسيوم 40، |
| Birşey vermek, hem birşeyin gitmesi hem de birinin birşeye sahip olması anlamını içerir. | TED | إعطاء شئ ينطوي على تَسْبيب إنتقال شئ وعلي تَسْبيب مايكون لشخص ما على حد السواء. |