| Buraya değişmeyi göze alarak inanmıştı, bu onu orada terkettiğimiz haliydi. | Open Subtitles | لقد آمنت بكل هذا كثيراً حتى تتغير أبداً لذا هنا بالضبط حيث تركناها |
| İnsanlar değişebilir. Bryn Walker buna inanmıştı. | Open Subtitles | يمكن للناس ان تتغير براين والكر آمنت بذلك |
| Dünyayı bir düşünceyle değiştirebileceğini gerçekten inanmıştı. | Open Subtitles | كان مؤمن بإعتقاده حقاً بإستطاعته أن يغيّر العالم بفكرة |
| En güzel, en zarif ispatları yazdığına inanmıştı. | Open Subtitles | كان مقتنعاً أنه كان يكتب أجمل و أكثر البراهين أناقة |
| Bu sabah onunla konuşurken peşinde insanlar olduğuna inanmıştı. | Open Subtitles | عندما تحدثتُ معه مُسبقاً اليوم، كانَ مُقتنعاً أنَّ هناك أشخاص خلفه. |
| Kendisi World Wide Web dediği şeyin tüm dünyayı saracağına tamamen inanmıştı. | TED | لكنه كان مقتنعا تماما بأن شبكته العنكبوتية العالمية ستنتشر في العالم يوما ما. |
| Bunu gerçekten yapacağıma tamamen inanmıştı. | Open Subtitles | -لقد كانت مقتنعة تماماَ انني سأفعل ذلك |
| Kibaou silahsız gelirse onula görüşeceğini söyleyince, ona inanmıştı. | Open Subtitles | لقد صدّق (كيباو) عندما أخبره بأنه يريد التحدّث وحسب دون أسلحة |
| Sadece John Locke buraya daima inanmıştı. | Open Subtitles | كان (جون لوك) هو الوحيد فينا مَن آمن بهذا المكان |
| Ama o sana inanmıştı. | Open Subtitles | أظهر الإيمان لك. |
| Buraya, değişmeyi göze alarak inanmıştı. | Open Subtitles | لقد آمنت بكل هذا كثيراً حتى تتغير أبداً |
| Jacqueline, küçük meleğinin Down syndrome için biçilen ömrün yanlış olduğunu kanıtlayacağına inanmıştı. | Open Subtitles | آمنت "جاكلين" أن ملاكها الصغير سيحطم كل التوقعات العلميه لفترة حياة المريض بمتلازمة داون |
| Ama o senin başkasının yardımını hak ettiğine inanmıştı. | Open Subtitles | ...لكن لقد آمنت بأنك تستحق مُساعدة الآخرين |
| En başından beri sana inanmıştı. | Open Subtitles | لقد آمنت بك منذ أول وهلة |
| Rachel sizin, hepimizin savunduğu ülküye inanmıştı. | Open Subtitles | ريتشل) آمنت بما دافعت عنه) بما ندافع عنه |
| Masao Kume hiçbir şeyin istekten bir insanın korkusuyla yüzleşip harekete geçme isteğinden daha güçlü olmayacağına inanmıştı. | Open Subtitles | ماساو كومي) كان مؤمن) أن لاشيء أقوى من الإرادة الإرادة هي السلاح ضد الخوف.. |
| Bu, onu yeni keşifler yapmaya yönlendirdi, bir şekilde içinde bulduğu matematikle atomdaki bir şifreyi kırdığına inanmıştı. | Open Subtitles | قاده ذلك بسرعة إلى اكتشافات أخرى و كان مقتنعاً أنه كسر أحد شفرات الذرة التي وجد بطريقة ما الرياضيات المختفية بداخلها |
| En güzel, en zarif ispatları yazdığına inanmıştı. | Open Subtitles | كان مقتنعاً أنه كان يكتب أجمل |
| İnsanlığın psikolojik hastalıklarına çare bulduğuna tamamen inanmıştı. | Open Subtitles | كان مُقتنعاً تماما بأن لديه العلاج لكل عِلل البشر النفسية, |
| Kardeşin buna inanmıştı. Yardım için Bugenhagen'a gitti. | Open Subtitles | أخوك كان مقتنعا و قد ذهب الى بوجنهاجن ليساعده |
| Kızı olduğuma inanmıştı. | Open Subtitles | كانت مقتنعة اننى كنت ابنتها |
| Noah, buraya inanmıştı. | Open Subtitles | {\pos(190,220)} (نوح) آمن بهذا المكان. |
| Hayır kitabıma inanmıştı. | Open Subtitles | لا، أظهر الإيمان في كتابي. |