| Depresyondaki kişilerin %40 daha fazla hafıza problemleri yaşama ihtimalleri yüksek. | TED | إذ إن الأشخاص المصابين بالاكتئاب هم أكثرعرضة لمشاكل الذاكرة بنسبة 40٪. |
| Ve bunun sebebi, hem kamu sektöründe hem özel sektörde, karar alma yetkisine sahip kişilerin çoğunun, gerçekten tehlikede olmadıklarını hissetmesidir. | TED | وذلك بسبب أن أغلب الأشخاص الذين لديهم سلطات اتخاذ القرار في كلٍ من القطاعين العام والخاص لا يشعرون بأنهم في خطر |
| Bu stratejiyi kullanan kişilerin uzaklığı daha çok olarak algılayacaklarını düşündük. | TED | اعتقدنا أن أولئك الناس الذين استخدموا هذه الخطة، سيرون المسافة أبعد. |
| Öyleyse eğitimin, kişilerin hayatlarını devam ettirebilmeleri için yaptıkları işlerle ilgili olması ve onlara bu konuda yardımcı olması gerekir. | TED | لذا يتوجب ان يكون التعليم .. غير تقليدي .. ويساعد الاشخاص في جعل حياتهم افضل .. وفي توفير لقمة العيش |
| Bazı kişilerin belirli olaylardan çıkma güçleri yoktur. | Open Subtitles | بَعْض الناسِ ما عِنْدَهُمْ القوّةُ لخُرُوج بَعْض الحالاتِ. |
| Utancı deneyimlemeyen kişilerin bağlılık veya empati kapasitesi olmadığına neredeyse eminiz. | TED | نحن متأكدون بأن من لا يشعر بالعار هم أولئك الذين ليس لديهم السعة لتكوين الروابط والعواطف. |
| Verdiğim hizmet, kişilerin mahremiyetini ihlal etmeden hizmet etmemi sağlıyor. | Open Subtitles | الخدمة صممت لإبعادي عن إمكانية إجباري على انتهاك خصوصية الأشخاص. |
| Bu kişilerin % 95'i eve dönüyor. | TED | خمسة وتسعون في المئة من هؤلاء الأشخاص سيعودون |
| Bu kişilerin doğum öncesi yaşadıkları açlık deneyimi vücutlarını çok farklı yönlerde değiştirmiş gibi görünüyor. | TED | تجربة المجاعة ما قبل الولادة لهؤلاء الأشخاص أدّت على ما يبدو لتغيير أجسامهم بطرق عديدة. |
| Ama ciddi depresyondaki kişilerin kötümserlik eğilimi var. | TED | لكن الأشخاص الذين لديهم إحباط شديد، يملكون ميلاً للتشاؤم. |
| Yerel Amerikan hapishanelerindeki kişilerin %75'i kefalet ödeyemedikleri için oradalar. | TED | 75 في المائة من الأشخاص في السجون المحلية الأمريكية هم هناك لعجزهم عن دفع الكفالة. |
| Kenya'da, eşcinsel olduğunu açıklayan kişilerin %89'unun aileleri, onları evlatlıktan reddetmiş. | TED | في كينيا، 89 بالمئة من الأشخاص الذين هجروا أُسرهم وقع التبرأ منهم. |
| Kalp krizi geçirme riski yüksek olan kişilerin hayatlarını kurtarabiliriz. | TED | يمكننا إنقاذ حياة الناس الذين هم عرضة للإصابة بنوبة قلبية |
| Ancak bu durum aletle temas etmemiş kişilerin etkiye maruz kalmalarını açıklamıyor. | Open Subtitles | لكن هذا لا يفسر مشاهدات الناس الذين لم يتعاملوا مع الجهاز مباشرة |
| Bu hanımın başvuru dosyasını ve beraber çalıştığı kişilerin listesini getirir misin? | Open Subtitles | أحضر لي نسخة من أستمارتها وقائمة بكل الاشخاص الذين كانت تعمل معهم |
| Ama başarısız olan kişilerin ikinci denemede başarılı olma ihtimali 37 kat daha fazla. | TED | لكن الاشخاص الذين يفشلون ينجحون بمعدل 37 مرة في المحاولة الثانية. |
| Frasier, bazen kötü şeyler kötü kişilerin başına gelir. | Open Subtitles | فرايزر، أشياء سيئة أحياناً إحدثْ إلى الناسِ السيئينِ. |
| Hayattayken en sevdikleri kişilerin kanlarını içerler. | Open Subtitles | يتوقون لدم أولئك الذين أحبوهم عندما يكونوا أحياء. |
| Daha sonra DNA deliliyle temize çıkarılan kişilerin haksız hükümlerin yaklaşık yüzde 25'inde yalan itiraf veya ikrarlar bulunduğunu biliyoruz. | TED | ولكننا نعلم أن الاعترافات الكاذبة موجودة في ما يقرب من 25 بالمئة من الإدانات الخاطئة لأشخاص برأتهم أدلة الحمض النووي. |
| Ve en azından önemli kişilerin tebrikini kabul etmek için ellerimiz boş kalırdı. | Open Subtitles | ما لا يقل عن أيدينا سيتم _ مجانا لاستقبال كبار الشخصيات والاشياء. عذرا. |
| İnsanların beyinlerini çıkaran kişilerin kol gezdiğini söylüyor ve gülüyorsunuz. | Open Subtitles | تقول أنّ أشخاصاً يقتطعون أدمغة الناس ليجدوك، ومع ذلك تبتسم. |
| Öğrendiğimiz ikinci şey ise kişilerin önemli olduğu ve büyük fark oluşturdukları. | TED | ثاني أمر تعلمناه هو : ان الأفراد يصنعون فارقا، ويؤثرون بشكل كبير جدا. |
| Bu odadaki bazı kişilerin aksine öldürdüğüm kişiler için sorumluluk almak isterim. | Open Subtitles | على نقيض بعض ممّن في هذه الغرفة، فأودّ تحمّل المسؤوليّة عمّن قتلت. |
| Büyük cinsel organ ve büyük göğüslere sahip kişilerin yeraldığı çeşitli | Open Subtitles | لقد تحدَّثَ عن المواد الإباحية تصف أشخاص ذوي .أعضاء ذكرية كبيرة |
| Piyango kazanan kişilerin ve felç olanların takip edildiği.. | Open Subtitles | لقد قرأت دراسةً راقبوا فيها أناساً ربحوا جائزة اليانصيب |
| Size emir verebilecek kişilerin isimlerini bilmiyoruz. | Open Subtitles | نحن لا نعرف اسماء الأشخاص الذين كانوا يصدرون لك الاوامر |
| Ve çalıştığım kişilerin ikisiyle de ilgisi olabilir. | Open Subtitles | و زملائى فى العمل ربما يكونوا متورطون ايضاً |
| Stratejimiz ayrıca bu adaletsizliği bizzat tecrübe etmiş kişilerin deneyim, bilgelik ve liderliğine dayanıyor. | TED | تعتمد استراتيجيتنا أيضًا على خبرة وحكمة وقيادة هؤلاء الذين تعرضوا لهذا الظلم المباشر. |