| Ve eğer bu doğruysa, yine aynı Tanrı insan ruhundaki neşe ve coşkuyu da biliyor olmalı. | TED | وإذا كان هذا صحيحاً, فلابد أن الرب يعلم أيضاً البهجة والفرحة الخاصتين بالروح البشرية أيضاً. |
| Tüm o üzüntü ve uykusuz geceler, ortaya çıkardı ki: neşe var. | TED | ولكل تلك الليالي الحزينة والمؤرقة، تبين أنه كان هناك فرح. |
| Nihayetinde orada, sevgi ve keskin kılıçlar neşe ve umut vardı. | Open Subtitles | وفي آخر ما تقول : هناك حب ونصاله الحادة الفرح والأمل |
| neşe denen bu çatlak kadın dans edip meyve suyu hazırlamanın kanserini iyileştirdiğini düşünüyor. | Open Subtitles | هذه المجنونة جوي تعتقد انه بشرب العصير والغناء قد شفيت من السرطان ومع ذلك .. |
| O birden parlayıveren neşe kıvılcımları hoş. | TED | انه لامر رائع ان نملك تلك اللحظات التي نصل بها الى حدود السعادة القصوى .. ولكنا لحظات سريعة جداً |
| Kısmen bir sebebi de, sadece neşe değil acı hakkında da konuşmamızdı. | TED | ليس فقط لأنني أتحدث عن البهجة ولكن أيضا عن الألم. |
| Ama ilgimi çekti, çünkü neşe soyut bir his ve masamda duran şeylerden böyle bir şey çıkarılıyordu. | TED | لكنني كنت مندهشة قليلًا، لأن البهجة هو هذا الشعور غير الملموس، وكيف أتى من أشياء على الطاولة بجانبي؟ |
| neşe ise anı yaşamakla ilgili, şu anı. | TED | البهجة شعور جيد في لحظة معينة، في هذه اللحظة. |
| Kendinizi tamamen özgür hissettiğiniz neşe dolu bir anınızı zihninizde canlandırmanızı istiyorum. | Open Subtitles | لذلك أريدك أن تتخيل للحظة فرح صافي. عندما شعرت حقا أنك حر تماما |
| Bir saat önce neşe olan bitmek bilmez melankolimiz var. | Open Subtitles | ليس اذا كُنتِ تحسبين الحزن الكبير الذي كان فرح |
| Ben de zevk aldığım tüm bu siyahi neşe anlarını öldürmek istemiyorum ama şunu açıklamak istiyorum, bu kazançlar, 400 yıldır burada olan insanlar için fazla seyrek. | TED | لذلك لا أريد أن أضع نهاية لهذه اللحظات من فرح السود التي أبتهج لها كذلك، لكنني أريد أن أوضح أن هذه الانتصارات قليلة ومتباعدة بالنسبة إلى الأشخاص ممن هم هنا منذ أكثر من 400 عام. |
| Dolayısıyla yine çok bir neşe veya keyif olduğu söylenemez. | TED | إذاً مرة أخرى، لم يكن هناك الكثير من الفرح أو المتعة لتحصل عليها. |
| Bu kadar neşe ve mutluluk veren birini. | Open Subtitles | واحدة يمكنها أن تعطينى الكثير من الفرح والسعادة. |
| Hayatım, neşe'nin seminerine yetişmek istiyorsak şehir trafiğine yakalanmamak için bir saat içinde çıkmamız gerek. | Open Subtitles | عزيزتي, إذا أردنا أن كون في الموعد المحدد لخطاب جوي يجب علينا المغادرة خلال ساعة لنتفادى الإزدحام المروري |
| neşe Kleinman'ın seminerine gidiyoruz. | Open Subtitles | نحن ذاهبين لسماع خطاب جوي كلاينمان الليلة |
| Dışarıya çıkıp, bu hayatın sunduğunu bildiğim neşe ve güzelliği aramaya giriştim. | TED | قررت أن أخطو وأبحث عن السعادة والجمال التي أعلم أن هذه الحياة قادرة على توفيرها. |
| Ateş bükücülerle savaşırken neşe bir işe yaramaz. | Open Subtitles | المتعة؟ لا يمكننا محاربة مسخرى النيران بالمتعة |
| Tüm dünyaya kahkaha ve neşe getiren o yeri yok ettik. | Open Subtitles | لقد دمرنا هذا المكان الذي يجلب المتعة والضحك على العالم باسره. |
| Onları görünce bir neşe ve macera duygusu kapladı. | TED | شاهدتهم وأحسست بإحساس الفرحة والمغامرة. |
| Sonra midillim neşe içinde zıpladı çünkü dünyadaki en tatlı prensese ait olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | لهذا قفز مهري الصغير من البهجه لانه عرف انه يخص اجمل اميرة علي وجه الارض. |
| Yani, neşe, üzüntü veya beklentim yoktu. | Open Subtitles | أنا لم أشعر بالبهجة أو الحزن أو أي توقع الأشياء التي كانت تذهب جيدة لذا كانت مخيفة |
| Kuşkum yok. Acı çekerken bile aklımın ötesinde bir neşe oluyor. | Open Subtitles | حتى في العذاب هناك فرحة تستعصي على الفهم. |
| Ve hapsedilen her mahkumun istemese bile masum bir neşe kaynağı olmasıdır. | Open Subtitles | و أجعل كل سجين محبوس يمثل كرها مصدرا للبهجة البريئة |
| Eğer kendine zarar vermeyi kesersen, zevk ve neşe dolu bir hayat yaşayabilirsin. | Open Subtitles | فهناك حياة مليئة بالفرح والعاطفة بإنتظارك اذا توقفت عن جرح نفسك فحسب |
| Biz onu tekrar o kafese tıkana dek... kalbi neşe doluydu. | Open Subtitles | كانت هناك بهجة في قلبها قبل أن نحجزها في ذلك القفص. |
| Yoldaşlar, neşe içinde ve korkmadan sevişin. | Open Subtitles | ايها الرفاق. مارسوا الحب بفرح ودون خوف |