| Sayın kongre üyesi, oğlum radikal olamayacak kadar renksiz biridir. | Open Subtitles | يا سيادة النائب، إن ابني أضعف بكثير من أن يكون راديكالي |
| - Benim kardeşim. - O senin kardeşin olamayacak kadar genç. | Open Subtitles | ــ إنه أخي، وأقيم معه في الغرفة ــ يبدو أصغر سناً من أن يكون أخاك |
| Hayır efendim, bu bir Bop. Bip sinyali olamayacak kadar büyük. | Open Subtitles | لا سيدي ، أنها بقعة إنها أكبر من أن تكون نقطة |
| Hiçbir şey, gerçek olamayacak kadar muhteşem değildir yeter ki doğa kanunlarıyla çelişmesin. | Open Subtitles | ليس هناك ما هو مُدهش جدا ليكون حقيقيًا مادام يتفق مع قوانين الطبيعة. |
| Transatlantik köle gemisi olamayacak kadar küçük. | Open Subtitles | إنها صغيرة جداً لتكون سفينة نقل عبيد عابرة للأطلسي |
| Kalbinin derinliklerinde gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu düşünüyorsun. | Open Subtitles | أنت تفكر بقاع قلبك لقد عرفت أن ذلك جيد جداً ليكون صحيحاً. |
| Şansımız var ki servet avcılarının avı olamayacak kadar fakir. | Open Subtitles | ولحسن الحظ هي فقيرة جدا لتكون هدف لصائدي الثروات. |
| Gözlerinize inanamazsınız. Gerçek olamayacak kadar iyidir. | Open Subtitles | لا تصدق عينيك، هذا أروع من أن يكون واقعاً |
| Yani, eminim, başından beri, bir parçam bunun gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | أعني ، بالتأكيد ، كان هناك جزء مني ، من البداية يعرف أن هذا أجمل من أن يكون حقيقة |
| Ama tesadüfî olamayacak kadar sistemli ve doğal olmayacak kadar da kusursuz. | Open Subtitles | لكنه ظهوره أكثر تنظيماً ليكون صدفة. كما أنه أكمل من أن يكون طبيعياً. |
| Nerdeyse ninja olamayacak kadar ciddi yaralanmıştın. | Open Subtitles | يكفينا انك شفيت من الإصابات التي كانت ستمنعك من أن تكون ننجا |
| Bu kadının kızı olamayacak kadar yaşlısın. | Open Subtitles | أقصد، لأنكِ أكبر بكثير من أن تكون ابنتها أيضاً |
| Demir Askerler gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorlardı. | Open Subtitles | الجنود الحديدية بدت وكأنها أفضل من أن تكون حقيقة |
| Ve deneyimlerime göre, gerçek olamayacak kadar iyiyse muhtemelen gerçek değildir. | Open Subtitles | إذا كان يبدو جيدا جدا ليكون صحيحا، انه ربما هو. |
| Gittikçe daha da sarpa sarıyor. Bu gerçek olamayacak kadar çılgınca. | Open Subtitles | هذا يبدوا أفضل كثيرا هذا يبدوا جنونا جدا ليكون حقيقه |
| Evet. Her şeyi gerçek olamayacak kadar güzel yapmıştık. | Open Subtitles | نعم , نعم , قمنا بجعل كل الأشياء جيدة جداً لتكون حقيقية |
| Bazıları düello için olduğunu söylese de bu karşılaşmalar gerçek kavga olamayacak kadar nazik. | Open Subtitles | يقول البعض أنه للمبارزة، إلاّ أن هذه الضربات رقيقةٌ جداً لتكون نزاعاتٍ حقيقية |
| Gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu. | Open Subtitles | لقد اعتقدت أن الأمر جيد جداً ليكون حقيقة |
| Savaş gemisi olamayacak kadar küçük. | Open Subtitles | تبدو صغيرة جدا لتكون سفينة تابعة للبحرية. |
| Ve Çay Partisindeki diğer bir inanışta eğer fakirseniz, bu ya çok tembel olmanızdan ya da zengin olamayacak kadar aptal olmanızdandır. | Open Subtitles | وإلى لوح خشبي آخر من منصّة حزب الشاي إذا كنتَ فقيراً، فهذا يعني أنّك إمّا كسول جدّاً أو غبيّ جدّاً لتكون غنيّاً |
| - AnnaBeth gerçek olamayacak kadar doğru olduğunu söylemişti. | Open Subtitles | ليمون؟ أنابيث قالت بأنك جيد جداً لكي تكون حقيقي |
| Bir şey gerçek olamayacak kadar iyiyse, o gerçek değildir. | Open Subtitles | عندما يبدو شيء جيد جدا لكي يكون حقيقيا وهو غير حقيقي |
| Gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu biliyordum... | Open Subtitles | كنتُ أعرف أنّكِ كنتِ جيّدة جداً لتكوني حقيقيّة... |
| Bir şekilde, uzaya âşık Güzel bir yapımcının Gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu biliyordum. | Open Subtitles | كنتُ أعرف بطريقة أو بأخرى أنّ منتجة أفلام جميلة تحبّ الفضاء، كان أمراً زائداً للغاية ليكون صحيحاً |
| "Gerçek olamayacak kadar iyisin, gözlerimi senden..." | Open Subtitles | ~ أنت أروع من أن تكوني حقيقة ~ ~ لا أستطيع تحويل عيناي ~ |