| Şövalyenin öyküsünün doğru olduğunu kanıtlıyor ama eksik. | Open Subtitles | و هذا يثبت أن قصة الفارس حقيقية و لكن كما أشرت أنت إنها غير مكتملة |
| Kaynak kayıtları Kıbrıs kaydının sahte olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | الملف الاصلي للتسجيل الذي يثبت أن تسجيل قبرص مزيف |
| Bu ADAM'ın Multinational'in Generalle ilgisinin arkasında olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | و هذا يؤكد أن هذا الرجل وراء إتفاقية الدوليين مع الجنيرال |
| Bu cömert teklifi imzalamayı reddetmesi özgürlüğümüze tehdit olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | رفضه التوقيع على هذا العرض السخي يثبت أنه يشكل تهديدا على حريتنا |
| Köpek kulübesindeki battaniye, küçük kızın birisi yaralandıktan sonra burada olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | دماء غطاء بيت الكلب يثبت بأن الطفلة كانت هناك بعدما أصيب أحدهم |
| Büyükelçinin cinayeti sizin açınızdan durumun farklı olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | وأعتقد بأن إغتيال سفيرهم يثبت بأنّك ترى الأشياء من منظور مختلف |
| Almanların dünyanın en iyi oyuncak yapımcıları olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | يُثبت أن ألمانيا لازالت الأفضل في صناعة ألعاب الأطفال |
| Zeta radyasyonu canlı olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | شعاع زيتا يثبت أنها على قيد الحياة |
| Ama hâlâ orada bir yerde olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | لكن هذا يثبت انك لا تزالين مهتمة |
| Doğru. Yani bir şey bulamamış olmamız orada bir şey olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | عظيم، عدم عثورنا على شئ إذاً يثبت وجود شئ |
| Bu künt travmanın aksine, burada kanın yokluğu vurulmadan önce ölü olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | خلاف لهذه الضربة لا يوجد نقص بالدماء هنا مما يؤكد أنه مات قبل أطلاق النار عليه |
| Kaynak kayıtları Kıbrıs kaydının sahte olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | التسجيلات الأصلية التي تثبت أن تسجيلات قبرص مزيفة |
| Alâkası var çünkü bir yargıcın bir davada kararını verirken, savunma avukatı hakkındaki şahsi fikirlerini tamamen bir yana bırakabilme yetisinin olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | بل هنا علاقة لأن هذا يثبت أن باستطاعة أي قاضٍ أن يقصي مشاعره الشخصية تجاه محامي الدفاع عندما يبت في قضية ما |
| Yine de bulunacak çok şey olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | ومع ذلك، يثبت أن هناك الكثير التي يمكن العثور عليها. |
| Bu, arkadaşının dijital isimler üretmekte berbat olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | هذا يثبت أن صديقك سيء في تخيل الأسماء الإلكترونية الحركية |
| Kafatası içindeki kırmızı renklenme ölüm sebebinin kafaya alınan darbe olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | التصبغ النزفي على داخل الجمجمة يؤكد أن سبب الوفاة هو إصابة بقوة غير محددة على الرأس |
| Bu, olaydan sonra yayınlanan videonun gerçek olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | "مما يؤكد أن الفيديو المنتشر بعد الواقعة كان حقيقي" |
| Gredenko'nun kesinlikle Los Angeles'ta olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | هذا يؤكد أن (جريدنكو) فى "لوس أنجلوس" بلا شك ... |
| Sanırım bu onun sadece insan olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | أفترض أن يثبت أنه إنسان فقط. |
| Bu da sabotaj olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | مما يثبت أنه حادث تخريبي |
| Babanın bir canavar olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | يثبت بأن اباك كان وحشاً |
| Fast Times At Ridgemont High filminden yaptığın alıntın yetişkin masasına ait olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | أوقاتك السريعة هي الإقتباس من "ريدجموند هاي هذا يثبت بأنّك تنتمي إلى طاولة البالغين |
| Peki, tamam ama bu yine de bankayla bir ilgisi olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | حسناً ولكن هذا لا يزال يُثبت أن هناك خطب ما بالبنك |
| Hayatta olduğunu kanıtlıyor dedi. | Open Subtitles | يثبت أنها مازالت على قيد الحياة |
| Bu senin güvenilmez biri olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | وهذا يثبت انك لاتؤتمن لة |
| - Bu kolye, Pippa Gillespie'nin öldüğü gece, arabanda olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | -هذا هو الدليل الذي يثبت وجود (بيبا غليسبي) في سيارتك ليلة مقتلها .. |
| Mahkemedeki herşey, ama herşey onun suçlu olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | كل شيء - كل شيء تم ذكره في قاعة المحكمة يؤكد أنه مذنب. |
| Oldukça değerli olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | وقالت أنها تثبت أن تكون تماما الأصول. |