| İstemiyorsan oturmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | ـ لا يتوجب عليك الجلوس إن لم ترغب في ذلك |
| Anne, diziyi sevmiyorsan benimle oturmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | أمي, ليس عليك الجلوس معي إن كنتِ تكرهينه. |
| Anne, bu kadar yakın oturmak zorunda mısın? | Open Subtitles | أمي، هل عليك الجلوس بهذا القرب؟ |
| Beni parti sonrasına bile çağırmayan bir grup küçümseyen, samimiyetsiz çocukla oturmak zorunda kaldım! | Open Subtitles | ثم نسيتني كان علي أن أجلس مع بعض الأطفال المتعالين جدا وغير وديين الذين حتى لم يدعوني إلى ما بعد الحفلة |
| Orada öylece oturmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | علي أن أجلس هناك وأنتظر |
| Daha ne kadar oturmak zorunda olduğunuzu bilmenin tek yolu. | Open Subtitles | انها الطريقة الوحيدة لتعرف الى متى يجب ان تجلس. |
| Benimle burada oturmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس عليك الجلوس هنا معي. |
| Bir ay boyunca bu şekilde oturmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | لذلك كانت يجب ان تجلس هكذا لمده شهر |