| Yaraların büyüklüğüne bakılırsa muhtemelen 45'likten ateşlenen oyuk uçlu mermiye vurulmuş. | Open Subtitles | بناءاً على حجم الإصابات، فقد تعرض على الأغلب لرصاصة برأس أجوف من عيار 0.45. |
| Sırrım, oyuk uçlu mermilerle dolu olan bu tabancanın, ruh ikizim olduğunu düşündüğüm adam tarafından kafama doğrultulmuş olmasıydı, birçok, birçok kez. | TED | سري كان أن لدي هذا المسدس المحشو بطلقات مجوفة مصوب على رأسي من قبل الرجل الذي كنت أعتقده توأم روحي، عدة ، عدة مرات. |
| Kemikleri, bir kez ağırlığını en aza indirmek için oyuk, yoğun hâle gelir. | TED | عظامهم، التي قد كانت من قبل جوفاء للتخفيف من وزنها، تصبح سميكة. |
| İğne deliği kamerayı, oyuk ve karanlık olan her şeyden yapabilirsin. | Open Subtitles | بإمكانك عمل هذه الكاميرا بأي شيء مجوف و مُظلم |
| oyuk Dünya Teorisi'yle ilgili tezi ilk yazdığımda bütün komite sesli gülmüştü. | Open Subtitles | عندما كتبت هذا البحث أول مرة عن نظرية الأرض المجوفة اللجنة بأكملها سخرت مني بشكل واضح |
| 9 mm.'lik kovan ve 9,5 gr.'lık oyuk uçlu kurşun. | Open Subtitles | الغلاف تسع-مليون متر والحبوب 147 نقطة مجوّفة الدودة البزّاقة. |
| Jason değilse öyleyse adamın birinin kafatasında oyuk açacak kadar acımasız biridir. | Open Subtitles | إذا لم يكن الفاعل (جيسون) فهو إذن شخص ما قاس بما يكفي لأن يهشم جمجمة رجل |
| Daha oyuk alay dinlemeye gelmedim. | Open Subtitles | - أنا لم يأت إلى هنا للاستماع إلى المزيد من سخرية أجوف. |
| Adı Adam Brower, yakın mesafeden oyuk uçlu kurşunla sırtından vurulmuş. | Open Subtitles | تم تحديد هويته ك(آدم بروير) أطلق النار عليه في الظهر بتصويب أجوف من مدى قريب |
| Soldaki, Adam Brower'ın sırtındaki oyuk uçlu 45'lik. | Open Subtitles | القذيقة على اليسار رأس أجوف عيار 45 (من ظهر (آدم براور |
| İskeletinizdeki birçok büyük kemiğin içinde yumuşak kemik iliğiyle dolu oyuk bir çekirdeği vardır. | TED | في داخل العظام الكبيرة من هيكلك العضمي توجد نواة مجوفة. مليئة بنخاع عظمي ليِّن. |
| Zeminin tamamen katı olmadığını ve altımdaki bölgenin oyuk olduğunu o anda fark ettim. | Open Subtitles | أدركت أنها ليست أرض صلبة تبدو مجوفة من تحت |
| Bunun oyuk uçlu kurşun olduğunu düşünüyorum ama otopsi yapmadan emin olamam. | Open Subtitles | و هذا الجرح يشير إلى رصاصات مجوفة من القمة، مع ذلك لا أستطيع التأكيد حتى أعود به إلى المشرحة. |
| Diğer kurşunlar işimize yaramayacak kadar bozulmuştu. oyuk uçlu, yakın mesafeden atılmış, bilirsin. | Open Subtitles | كانت الرصاصات الأخرى مشوهة,و لم تفدنا رصاصات جوفاء اطلقت من مسافة قصيرة |
| Derin bir oyuk olmalı. | Open Subtitles | لابد أنها جوفاء تماماً. |
| Sırtında ki o oyuk kutsaldır. | Open Subtitles | أن جوفاء في ظهرك هو مقدس. |
| Roma şeyleri. oyuk altın. | Open Subtitles | أنواع رومانية، ذهب مجوف. |
| oyuk, deliklerle kaplı. | Open Subtitles | مجوف , مليئ بالثقوب |
| Katasonych seni oyuk ağaçta bekliyor ve sen buradasın. | Open Subtitles | كيف يمكن لهذا ان يحصل ؟ " كاتازونيك " ينتظرك عند الشجرة المجوفة ، وانت هنا ؟ |
| oyuk bir iğneye benziyor. | Open Subtitles | إنّها كإبرة مجوّفة |
| - Jason değilse o zaman yalnızca aptal bir makine parçasını çalmak için adamın birinin kafatasında oyuk açacak kadar acımasız birini bile adadan gönderemiyorum demektir. | Open Subtitles | حسناً، إذا لم يكن الفاعل (جيسون) فهو إذن شخص ما قاس بما يكفي لأن يهشم جمجمة رجل ...فقط لكي يسرق بعض |
| Önce bir tane bulmalısın, daha sonra içi oyuk ve onu delebilecek keskinlikte bir iğnen olmalı. | Open Subtitles | يجب أن تجد واحداً أولاً، و بعدها يجب أن تكون لديك عصا حادة لتغرسها بها. لدي خيزران. |