| Kutsanmış, solgun yüzlü minik bir aziz. | Open Subtitles | كنت كالقديس الصغير المبارك و ذو وجه شاحب | 
| Orada gizemli ve solgun yaşar, trajik bir sanatçı hayatı sürerdim. | Open Subtitles | كنت أود فقط العيش هناك، كل شيء شاحب و غامض، مأساة فنان كبيرة | 
| Tanrım, epey solgun görünüyorsun. Sana biraz temiz hava verelim. | Open Subtitles | تبدو شاحباً بشكل رهيب، بعض الهواء النقي سيفيدك | 
| Ve Güzel Ve solgun Kalacaksın Tıpkı Onun Gibi | Open Subtitles | و إذا كنت جميلاً و شاحباً و تبدو كثيراً مثلها | 
| Bilinçaltında yaşadığım halde... solgun aklımız sonsuz olanı bizden gizler. | Open Subtitles | لبلوغ المجهول علي الرغم اني اعيش في اللاوعي لكن منطقنا الشاحب يخفي عنا المُطْلَق | 
| O tatlı, solgun kızdan bir oğul yap yapabiliyorsan, belki yaşar. | Open Subtitles | أحظى بطفل من تلك الفتاة الشاحبة أن أستطعت ذلك وتمنى بان يظل على قيد الحياة. | 
| Hepsi koyu saçlı, koyu renk gözlü beyaz tenli, solgun renkli. | Open Subtitles | كلهن لديهن شعر بني عينين بنيه ، بيضاء ، شاحبه البشرة | 
| Mürekkep, ketende solgun pembe bir iz bırakarak çıkar. | Open Subtitles | والحبر يغسل بسهولة من الكتان ترك وردي شاحب وصمة عار | 
| Ne kadar solgun. | Open Subtitles | كان محموماً الليله الماضيه انني لا افهم هذا انه شاحب جداً | 
| İhtiyar kendini iyi hissetmiyor benzi biraz solgun gibi geliyor. | Open Subtitles | هذا الرجل لا يشعر أنه على ما يرام أعتقد أنه شاحب قليلاً | 
| Sanırım tansiyonundan dolayı rengi çok solgun. | Open Subtitles | أعتقد أنها مشكلة ضغط الدم إنه شاحب بالفعل | 
| Evet. Çok solgun görünüyorsun. Bozuk yoğurt mu yedin ne yaptın? | Open Subtitles | حسنٌ، تبدو شاحباً جداً، أأكلت لبناً فاسداً؟ | 
| - Pardon? Yanındaki adam solgun ve çok zayıftı. | Open Subtitles | حسناً، الرّجل الذي كانت برفقته، كان شاحباً ونحيفاً. | 
| solgun görünüyorsun ahbap, bir şey mi var? | Open Subtitles | تبدو شاحباً قليلاً، يا صديقي هل ثمّة خطب ما؟ | 
| Takımım biraz solgun görünüyor bugünlerde. | Open Subtitles | وفريقي يبدو شاحباً قليلاً في الآونة الأخيرة. | 
| solgun deri, çökük gözler, elleriyle içindeki yaşamı emerler ya? | Open Subtitles | ذوى الجلد الشاحب و العيون الغائرة الذى يسحبون الحياة من الآخرين بأيديهم | 
| Senin solgun yuvarlak kafanı kokain taşı sanmasını istemiyoruz. | Open Subtitles | لا نريده أن يخلط بين وجهك الشاحب وأحجار الكراك | 
| Ne zaman şakalaşmak için yanına gitsem yüzü aydınlanır ufak solgun eliyle hafifçe vururdu bana. | Open Subtitles | كان دائما بلا مال لكن حينما أجيء تقفز البهجة سريعة إلى وجهه و يربت على رأسي بيده الصغيرة الشاحبة | 
| Gidip biraz temiz hava alın. Çok solgun görünüyorsunuz. | Open Subtitles | أحصلي على بعض الهواء النقي، أنتِ شاحبه جداً. | 
| Biraz solgun görünüyorsun, dostum. Düzelteyim. | Open Subtitles | انك تبدو شاحبا نوعا ما يا صديق دعني أصلح ذلك | 
| Sadece, tanıdığım fizikçiler renksiz ve solgun. | Open Subtitles | حسنا,كل ما في الأمر أن علماء الفيزياء الذين أعرف يفضلون البقاء في الأماكن المغلقة و شاحبون اللون | 
| Affedersin ama solgun görünüyorsun. İş mi arıyorsun? | Open Subtitles | عذراً ، و لكنك تبدين باهتة هل كنت تصطادين ؟ | 
| Sağ alt köşede Andrew Jackson'ın solgun resmini göreceksin. Yani filigranı, değil mi? | Open Subtitles | انظر إلى الصورة الباهتة لاندرو جاكسون في الزاوية اليمنى بالأسفل | 
| Bu gece olanın aynısıydı. Ahmak, mutlu, solgun ve çilli... | Open Subtitles | نفس النظرة التي نظرتيها الليله الحماقة, السعادة, الشحوب ببعض الغرابة | 
| solgun görünüyorsun. | Open Subtitles | تبدين شاحبةً نوعاً ما | 
| Genelde solgun, güneşe çıkmayan buradaki arkadaşın gibi şişko, güçsüz tipler oluyorlar. | Open Subtitles | عادة ما يكونون شاحبين متعطّشون للشمس، بحلمات ضعفاء كصديقك هذا | 
| Çiçekleri takım elbiseli, solgun suratlı bir adama bıraktım. Sana vereceğine söz verdi. | Open Subtitles | هذا غريب ، لقد تركتها مع شاب ذو وجه شاحبّ يرتدي حٌلّة جميلة ، ووعدني بأن يعطيكِ إياها | 
| Bir gün çiçek açacağına dair zayıf ve solgun bir ümit. | Open Subtitles | أمل ضعيف و باهت أن يأتي يوم و تزهر فيه | 
| Kol kola yürüyoruz bugün ölümle, Tebessüm ediyoruz solgun silüetine. | Open Subtitles | هذا اليوم، نحن نمشى مع الموت ضحكاتنا تصاحبه |