| Kendi babasının annesiyle bile yatamamısını telafi ediyor. | Open Subtitles | هو يعوض عن حقيقة بأن والدة لا يستطيع أن ينام مع والدته ويرضيها. |
| Hayır, geçmişe duyulan özlem, lezzet eksikliğini telafi ediyor ve tüm eksik parçaları yeniden oluşturması için beyni uyarıyor. | Open Subtitles | كلا، الحنين يعوض عن عدم وجود نكهات و يحفز الدماغ على إيجاد القطع المفقودة |
| Aslında striptiz direğindeki başarısızlığın neredeyse telafi ediyor. | Open Subtitles | في الواقع، سقوطكِ من على عمود التعري يكاد يعوض عن ذلك. |
| Her neyse, sadece crème brûlée ücretlerini ödemekle bile bunu bana telafi ediyor. | Open Subtitles | على أي حال، إنه يعوض عن ذلك بفاتورة حلوى الكريمة المحروقة لوحده |
| Kaybettiği zamanı telafi ediyor. | Open Subtitles | كما تعرفين، يعوض عن الوقت الضائع |
| Kaybettiği zamanı telafi ediyor. | Open Subtitles | كما تعرفين، يعوض عن الوقت الضائع |
| Bu her şeyi telafi ediyor. | Open Subtitles | ذلك يعوض عن كل شيء |
| telafi ediyor demek. Çok güzel. | Open Subtitles | ، يعوض عن ما فعل هذا جيد |
| - Giydiğin elbise bunu telafi ediyor. | Open Subtitles | -ثوبك يعوض عن ذلك . |