| Dolayısıyla göz açıp kapayıncaya kadar binlerce kilometreyi katediyorlar. Ve böyle yaparlarken, sadece uzayı eğmezler, fakat arkalarında öten bir uzay da bırakırlar, uzay-zamanda gerçek bir dalga. | TED | ههما يعبران آلاف الكيلوميترات خلال جزء من الثانية. و خلال ذالك، فإنهما لا يغيران منحنى الفضاء فقط، بل يتركان على عقبيهما فضاء رنانا، موجة حقيقية في الزمكان. | 
| Bunlar uzay-zamanda farklı noktalarda konuşlanmalarını sağlayan radyofarlar. | Open Subtitles | إنّها كأجهزة إرشادٍ تسمح لهم بتحديد مواضع مُختلفة في الزمكان. | 
| uzay-zamanda boyutlar arası geçişi sağlayan bir anahtar bu. | Open Subtitles | إنه مفتاح الذي يسمح للشخص الولوج في أبعاد الزمكان | 
| uzay-zamanda bir faz geçişi yaşandı. | TED | خضع بعد الزمكان الى تغيير في الطور. | 
| uzay-zamanda küçük bir birim veya bir doğa kanununda değişken bir değişmez keşfedersek bu, evrenin bir simülasyon olduğunu kanıtlar mıydı? | TED | لو أننا اكتشفنا أصغر وحدة في الزمكان أو أدركنا ثابت التغيُر في القانون الطبيعي، فهل من شأن ذلك أننا نعيش في ثمة محـاكـاة؟ | 
| Ötesini göremediğimiz ve uzay-zamanda adına "olay ufku" denen bir sınırı geçene dek çökmeye devam edecektir. | Open Subtitles | سيستمر بالإنهيار ليعبر حداً ما في الزمكان "يدعى بـ "حدث الأفق |