| Adamlar, silahlar, benzin ve cesaret benden. | Open Subtitles | سأزود الرجال، بالغاز و الأسلحة و الشجاعة | 
| Şimdi, azim ve cesaret gösterme zamanı. | Open Subtitles | للحداد على صديقنا العزيز هذا هو الوقت المناسب لإظهار العزم و الشجاعة | 
| İkinci şey, incinebilirlik ve cesaret arasındaki ilişkiyi nihayetinde anlamamın yanı sıra öğrendiğim ikinci şey şu: Utanç hakkında konuşmamız gerek. | TED | الأمر الثاني، بالإضافة إلى فهم العلاقة بين الإنكشاف والشجاعة أخيرا، الأمر الثاني الذي تعلمته هو التالي: يجب علينا الحديث عن العار. | 
| Ben ona zekâ ve cesaret gerektirir derdim. | Open Subtitles | الذكاء و الجرأة هو ما أود قوله. | 
| - ve cesaret ile ilgili. - Ve disiplin ile ilgili. | Open Subtitles | و الشجاعه و الانضباط | 
| Zümrüt Şehri'ni şu anda alabilmek için tüm kalp ve cesaret gerekiyor. | Open Subtitles | مدينة "ايميرلد" بحاجة إلى كل شخص شجاع وجسور | 
| Sakinlik ve cesaret örneği teşkil etmekle sorumlusunuz. | Open Subtitles | ستكون مسؤوليّتكُنّ أن تكُنّ مثالاً يُحتذى به في الشجاعة و الهدوء. | 
| "...üzerimden atamadığım bir korkuyla yaşıyorum... "...ve cesaret denen bir şey yok. | Open Subtitles | "إذ يشلّني جفول اليقظة فلا مفرّ لي ولا أنيس" | 
| Bu karanlık anlarda senden dirayet ve cesaret istiyorum. | Open Subtitles | أسأل الحكمة و الشجاعة في هذه اللحظات المظلمة | 
| Yazarın bu kitapta bize anlatmak istediği şey hayattaki en önemli şeylerin yardımseverlik ve cesaret olduğudur. | Open Subtitles | ما الذي يحاول الكاتب قوله لنا في هذا الكتاب ؟ أنه اهم شيء في الحياة هو اللطف و الشجاعة | 
| Saygı ve cesaret, görev, feda etme. | Open Subtitles | الشرف و الشجاعة , الواجب و التضحية | 
| İşlerimizin yolunda gitmesi için bizlere güç ve cesaret ver. | Open Subtitles | اعطنا القوة و الشجاعة للازدهار في عملنا | 
| Güç ve cesaret gerektirir. | Open Subtitles | إنه يتطلب القوة و الشجاعة | 
| ve cesaret, her zaman mükâfatlandırılır. | Open Subtitles | و الشجاعة تُكافأ دوماً | 
| Fakat, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında umut ve cesaret verici hikayeler de var. | TED | ولكن توجد قصص تبعث على الأمل والشجاعة في كل ركن من العالم. | 
| Zorlu bir yüzleşme ve gerçek emeğin meyvesi, korku ve cesaret arasındaki denge bunun bir parçası. | TED | هي نتيجة المصاعب والعمل الجاد، وتشمل التوازن بين الخوف والشجاعة. | 
| Ve bu can alıcı karar, dört yıllık bir bağlılığın ilk adımıydı, 12 günlük yolculuğa çıkabilmek için korku ve cesaret arasında gidip geliyordum. | TED | ومع هذا القرار الحاسم بدأت التزام لأربع سنوات، متنقلة بين الشعور بالخوف والشجاعة للقيام رحلة استكشافية لمدة 12 يوماً. | 
| "Yardıma ihtiyacı olanlara yardım edecek güç ve cesaret bizde var!" | Open Subtitles | *،لدينا القوة و الجرأة* لنعطي من هم بحاجتنا*، *! و الذين يستحقون مُساعدتنا | 
| Onur ile donatılmış ve cesaret | Open Subtitles | مزودين بالشرف و الشجاعه | 
| Manolo Sanchez kalbin saflık ve cesaret dolu. | Open Subtitles | (مانولو سانشيز) قلبك نقي وجسور | 
| Hayal etmek, emek ve cesaret ister. | Open Subtitles | التخيل يتطلب الشجاعة و الجهد | 
| "...üzerimden atamadığım bir korkuyla yaşıyorum... "...ve cesaret denen bir şey yok. | Open Subtitles | "إذ يشلّني جفول اليقظة فلا مفرّ لي ولا أنيس" |