| Eğer yeterli enerji varsa bu çok türbülans yaratıyor ve rüzgarın hızını yavaşlatıyor. | Open Subtitles | إذا كان لديك الطاقــة الكافيــة فإنها تخلق الكثير من الصخب وذلك يبطئ الريح |
| Tam bir kontrast yaratıyor ve gerçekten görebiliyorlar. | TED | إنها تخلق التباين الذى تتمكن من رؤيته فعلياً. |
| ama şunun farkına vardık fikirlerimizi sunma şeklimiz, büyük fark yaratıyor. | TED | لكننا وجدنا أنه الطريقة التي نعرض بها أفكارنا، تصنع فارقا كبيرا. |
| Tüm farkı özgürlük yaratıyor ve özgürlük ücretsiz olmalı. | TED | تصنع الحرية الفارق كله، والحرية يجب أن تكون مجانًا. |
| Eğer dediğiniz şey doğru ise bu ilüzyonu kim veya ne yaratıyor. | Open Subtitles | إذا كان ما تقوله صحيح، و أو ما الذي خلق هذا الوهم؟ |
| Bu da ağ boyunca tüm işlemlerde değişmez ve yeniden işlenemez kayıtlar yaratıyor. | TED | يخلق هذا سجلاً غير قابل للتغيير أو التزوير لكل العمليات عبر هذه الشبكة. |
| ..oraya gidemiyoruz. Gerçekten çok sorun yaratıyor, biliyor musun? | Open Subtitles | فلا يمكننا الذهاب إليها هذا يسبب لي مشكلة كبيرة |
| Brezilya'daki açlığın çehresini dönüştürüyor, ve belli bir çapta ve fırsatlar yaratıyor. | TED | وغير نسب المجاعة في البرازيل، وهو على مستوى البلد، يولد الفرص. |
| Akımlar olanaklar yaratıyor ve amaçlar üzerine inşa ediliyorlar. | TED | الحملات تخلق الإمكانيات، وتكون مبنية على رؤية. |
| Genellikle Güneydoğu Asya'da karides yetiştiriciliği için kullanılan insan yapımı kıyı göletleri gibi diğer teknikler, ekstra çevre sorunları yaratıyor. | TED | أساليب أخرى، كالبرك الساحلية الصناعية الشائعة الاستخدام في استزراع الجمبري في جنوب شرق آسيا، تخلق مشاكل بيئية إضافية. |
| Ve tutarsızlıklar, temel olarak "son mil" problemini yaratıyor. | TED | والتناقضات تخلق ، بشكل أساسي ، مشكلة الميل الأخير. |
| Hakikaten, biyonikler insanların yaşamında derin farklılıklar yaratıyor. | TED | بالفعل هذه الأطراف تصنع تغييراً عظيماً في حياة الناس |
| Süreci övmek, daha atılgan ve dirençli çocuklar yaratıyor. | TED | عملية المديح هذه تصنع اطفالا أقوياء و مرنين. |
| Sonunda yağmur makinesine ulaştım, çünkü bu orman artık kendi yağmurunu yaratıyor. | TED | وأخيرا حولتها إلى آلة مطر لأن هذه الغابة تصنع مطرها بنفسها. |
| Bu yalnızca fiziksel benzerlik yaratmıyor, sosyal benzerlik de yaratıyor, çünkü bu binaların inşası daha pahalı ve dünyanın her yanında şehirlerde parasal bir krize yol açıyor, buna Vancouver gibi yerler de dâhil. | TED | وذلك لا يخلق تشابه بالشكل، فحسب، بل انه يخلق تماثل اجتماعي، لأن هذه المجمعات ذات تكلفه أعلى، و ساعدت على خلق أزمة أزمة بأسعار معقولة. في مدن حول العالم، بما في ذلك مدينة فانكوفر |
| Teknolojiyi biz yaratıyoruz, bu teknoloji paylaşılan yeni deneyimi yaratıyor, bu deneyim ise yeni dünyayı yaratacak. | TED | نحن نبتكر التكنولوجيا التى ستقوم على خلق تجربة جديدة مشتركة ، والتى ستقوم بخلق العالم الجديد. |
| Kadının öldüğü geceki koşulları yeniden yaratıyor. | Open Subtitles | إنه يعيد خلق الظروف التي حدثت ليلة وفاتها في البحيرة |
| Bu zımbırtı pilotumuzun sinyalini engellemek için elektromanyetik alan yaratıyor. | Open Subtitles | هذا الشيء يخلق حقلاً مغناطيسياً مما سيشوّش على إشارة الطيار |
| Şefkatin motivasyon olarak bileşeni daha iyiye ulaşmak için hırs yaratıyor. | TED | المكون التحفيزي للشفقة يخلق الطموح للمصلحة العليا. |
| Eksi ve artı yükler arasında bir dengesizlik yaratıyor bu durum. | Open Subtitles | ذلك يسبب عدم التوازن في الشحنات السلبية والايجابية |
| Ne zaman Sageuk seyretsem, her zaman Majesteleri'nin kardeşi sorun yaratıyor. | Open Subtitles | حينما ستكون ساغيوكس ، هذا دائماً لقب أخ الفخامة الذي يسبب المشاكل.. |
| Ama insanların özelde bu kadar yaygın olarak kabul ettiği bir düşünceye göre, doğum kontrolü, toplumda kesinlikle çok fazla muhalefet yaratıyor. | TED | ولكن , تقبل هذه الفكرة علي نطاق واسع في المستوي الشخصي , منع الحمل بالتاكيد يولد المعارضه في الاماكن العامه. |
| Bunu Tomás Saraceno üretti ve bu büyük alanları alıp yalnızca elastik ipler kullanarak bu büyük donanımları yaratıyor. | TED | وقد تم إنشاؤه من قبل توماس ساراسينو، واحتل هذه المساحات الكبيرة، بخلق هذه المنشآت الضخمة باستخدام الحبال المرنة فقط. |
| Yeni dünyayı keşişler yaratıyor. Ve ardından bağımsızlık bildirgesi geliyor. | Open Subtitles | "يصل المهاجرون إلى العالم الجديد" ثم "إعلان الاستقلال". |
| Tüm farkı detaylar yaratıyor. | Open Subtitles | أترين، الإهتمام بالتفاصيل هو من يصنع الفرق |
| Evet, Yüksek Şura’dan birini öldürmek biraz sorun yaratıyor ama bu senin problemin. | Open Subtitles | أجل، قتل شخص لديه مقعد على المائدة كبيرة يحدِث مشكلة ولكنها مشكلتك يا عزيزي |
| O istemediği bir canavar yaratıyor, çünkü canavar ona kendisini yansıtıyor. | Open Subtitles | إنه يصنع وحشا ثم يرفضه، لأن هذا الوحش انعكاس لنفسه. |