| Bu, kuruluşların bir araya gelerek yiyecekleri kutladığı ve yiyeceklerle yapılacak en iyi şeyin onları yemek olduğunu ve ziyan etmeyi bırakmak gerektiğini göstermesidir. | TED | إنها وسيلة للمنظمات من أجل أن تجتمع معاً لتقدّر الطعام، لتقول أن أفضل ما يمكن فعله بالطعام هو تناوله والاستمتاع به، والتوقف عن تبديده. |
| - Ve barakadaki yiyeceklerle doluydu. | Open Subtitles | وكان مملوءاً بالطعام الذي كان في السقيفة |
| Şey, o zaman biz de hasta oluruz ve sonra burada ölürüz, bu iğrenç sıralarda pis çalı ve bayat yiyeceklerle dolu dolaplarla. | Open Subtitles | حسناً ونكون أصبنا بالطاعون فنموت هنا مع هذه المقاعد القبيحة وأدوات العمليات القذرة و خزانات مليئة بالطعام |
| Yağlı yiyeceklerle dolu ağzınla bana gelip Fairfield'lı beylerin önünde ilk adımla seslenmenden belliydi cehaletin. | Open Subtitles | المليىء بالطعام الدهني وخاطبتيني بإسمي المسيحي أمام سادة محترمين من فيرفيلد |
| - Amerikan kültüründe yiyeceklerle ilişkimiz çok steril. | Open Subtitles | علاقتنا بالطعام عقيمة نتبع أساليب باردة و سيئة |
| Sanıyorum sen yiyeceklerle oynayınca Sheldon üzülüyor. | Open Subtitles | أعتقد أن شيلدون ينزعج عندما تلعبين بالطعام |
| Hayattaki sorunların çoğunun yiyeceklerle hallolmayacağını biliyorsun. | Open Subtitles | أتعلم, معظم مشاكل الحياة لا يمكن حلها بالطعام |
| Ver şunu bana. yiyeceklerle alakalı olmasa bari. | Open Subtitles | دعني أرى هذا من الأفضل أن لا يكون متعلقاً بالطعام |
| Uzun zamandır yiyeceklerle ilgileniyorum. | TED | انا مهتم بالطعام منذ زمن طويل |
| Ben Ellen ve bütünüyle yiyeceklerle saplantılıyım. | TED | إسمي إلين .. وانا مهوسة جدا بالطعام |
| yiyeceklerle doluydu. | Open Subtitles | و كان مليئاً بالطعام |
| Ben de yalnızlığımı yiyeceklerle paylaşırım. | Open Subtitles | سأستبدل الحب بالطعام |
| yiyeceklerle alakalı değil. | Open Subtitles | انه ليس يتعلق بالطعام ؟ |