| 50 yıl, türümüzün karşılaşabileceği en büyük zorluklar için fazla bir zaman değil. | TED | خمسون سنة هي ليست بالوقت الكثير لمواجهة أحد أكبر التحديات الذي سيواجه لفصيلتنا. |
| Çaktırmayın ama karşılaştığınız zorluklar insanlığın yaşadığı en büyük zorluklardır. | Open Subtitles | ممن واجهوا التحديات التي واجهتكم هم أعظم من عرفتهم البشرية |
| Fakat günümüzde hâlâ bazı bulaşıcı hastalıklar ve kanserin farkına varma ve teşhis koyma aşamalarında büyük zorluklar ile karşılaşıyoruz. | TED | لكننا ما زلنا نواجه اليوم تحديات كثيرة في كشف وتشخيص العديد من الأمراض التي تهدد الحياة مثل الأمراض المُعدية والسرطان |
| Çok geçmeden, hırslı Norman şövalyeler yeni zorluklar aradı. | TED | لم يستغرق فرسان النورمان وقتا طويلًأ لكي يبدأوا البحث عن تحديات جديدة. |
| Karşı konulmaz zorluklar ve en umutsuz durumlar karşısında bile. | TED | حتى في مواجهة الصعوبات الشاقة الطاغية وفي أحلك الظروف. |
| Bu zorluklara rağmen, şimdiki durumlarında olduklarını düşünmüyorlar, bu zorluklar sebebiyle bu duruma geldiklerini biliyorlar. | TED | هم لا يفكرون بأنهم وصلوا إلى ما عليه اليوم برغم الصعوبات. بل يعرفون أنهم ما عليه اليوم كنتيجة لهذه الصعوبات. |
| Hali hazırda büyük zorluklar çekiyoruz ve bir gezegende yaşayan canların hepsi, o gezegene sıkışıp kalmış vaziyettedir. | TED | نحن نواجه صعوبات كبيرة في هذه اللحظة وأي مخلوقات تعيش على كوكب ما فهي حبيسة فيه |
| Bunları inşa ederken karşılaşılan zorluklar ve bu teknolojiyi uygulamak için inanılmaz fırsatlar hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum. | TED | احب ان احدثكم قليلاً عن التحديات في بناءها وبعض الفرص الرائعه في تطبيق هذه التكنولوجيا. |
| Salondaki insanların, diğer insanların yaşadığı zorluklar hakkındaki konuşmalarını duydum. | TED | سمعت الناس يتكلمون في صالة المجتمع تلك حول التحديات التي يواجهها بقية الناس |
| Ne kadar daha ondan sonra ne geldiğini, nelerin tehdit, nelerin ihtimal olduğunu, nelerin zorluklar, nelerin fırsatlar olduğunu bekleyebiliriz ? | TED | إلى أي مدى يمكنك توقع ، ما يأتي منها ، ما هي التهديدات ، ما هي الاحتمالات ، التحديات والفرص؟ |
| Bu tür adaletsizliklerin beraberinde ortaya çıkan toplumsal zorluklar bir takım ilgiyi hak ediyor. | TED | التحديات المجتمعية التي تظهر مع هذا النوع من عدم المساواة تستحق بعض الاهتمام. |
| Aynı zamanda iş değişikli sebebiyle beraberinde inanılmaz zorluklar getirecek. | TED | وسيجلب أيضاً تحديات هائلة فيما يتعلق بفرص العمل المحتملة. |
| Evet, ihtiyaç duyduğumuz dönüşümün önündeki zorluklar büyük, fakat çözülebilir. | TED | نعم، تحديات التحول نحتاج كبيرة، ولكن يمكن حلها. |
| Bu aşma noktası küresel gıda güvenliği için çok ilginç zorluklar arz ediyor. | TED | نقطة التقاطع هذه تبرز تحديات مثيرة للانتباه بشأن الأمن الغذائي العالمي. |
| Bu zorluklar sanılandan daha yaygın ve çeşitlidir. | TED | هذه الصعوبات منتشرة ومتنوِّعة أكثر ممَّا نتخيَّل. |
| Sorun şu ki, buradaki hipi bokuna ulaştığım zaman karşıma bazı zorluklar çıkacak gibi geliyor bana. | Open Subtitles | أفكر فقط في أنني ستغمرني الصعوبات حين أصل لجديلة الخنافس هذه في الأعلى. |
| Eminim ki beni daha çok büyük zorluklar bekliyor. | Open Subtitles | لا شك أن هناك الكثير من الصعوبات في إنتظاري |
| Mali zorluklar içindeki bir ekiciye ait. | Open Subtitles | فهو مشروع يخص مستثمر صينى يعانى من صعوبات مالية |
| zorluklar olabilir. Olacak. Her zaman olur. | Open Subtitles | قد تكون هناك صعوبات بالتاكيد هناك دوما صعوبات |
| Ama bilmeni isterim ki hayatında ne gibi zorluklar yaşadıysan yaşa burada harika bir iş çıkarıyorsun. | Open Subtitles | لكن أريدكِ أن تعلمي أياّ كانت المصاعب التي عشتها في حياتك ما تقومين به الآن هو رائع |
| zorluklar olacak. | Open Subtitles | سيكون هناك عنف |
| zorluklar içinde bükülüp durabilir yaptıklarını ikinci defa düşünebilirsin. | Open Subtitles | يُمكنك أن تعقدي نفسك في الغضب والقلق وتحاولين أن تفهمي ما حدث, أو أن تٌشككي في خياراتك في هذا الموضوع |
| Bütün bu zorluklar içinde neler olacağını bilemezdiniz. | Open Subtitles | ليس بإمكانكِ معرفة ما ستؤل إليه الأمور ، ربما تواجهين كل المشاق |
| Bunun hayatta bir kez karşılaşılacak bir aşk olduğunu unutmayacağıma ve bizi hangi zorluklar ayırırsa ayırsın yine bir şekilde bir araya geleceğimizi ruhumun derinlikleri içinde bileceğime söz veririm. | Open Subtitles | و أعدك ألا أنسى أن هذا هو الحب الوحيد بالعمر و أن أدرك في أعماق روحي أنه مهما فرقتنا الصعاب |
| Görevliler bana zorluklar yaşadığını söylediler. | Open Subtitles | الممرضة أخبرتني بأنكِ كنتِ تعانين من وقتاً عصيب |
| Pekala, Sanırım bugün yolda başımıza bazı zorluklar gelebilceğini öğrendik, bayan zorluk. | Open Subtitles | الموافقة، أعتقد الذي تَعلّمنَا اليوم الذي الطريق يُمكنُ أَنْ يَكُونَ a عشيقة قاسية قاسية. |
| Güzelce eriyor. Çok bariz zorluklar olmasına rağmen ölüm vaktini 2 ile 4 arasına daraltmamı sağlayan zarar görmemiş dokular buldum. | Open Subtitles | على الرغم من التحدّيات الواضحة، لقد وجدتُ ما يكفي من النسيج غير المتأثّر لتحديد وقت الوفاة |