| O pislik parçasını okur okumaz geldim. Bütün yolu koştum. | Open Subtitles | جئت بعد ما قرأت تلك القطعة من القذارة مسرعا طول الطّريق. |
| Aslanın adımları uzundur, ama yolu düzleyen Pigme ordularıdır. | Open Subtitles | الأسد يخطو خُطوات واسعة ولكنّ الطّريق مسدودٌ بِعساكري |
| Ancak o biraz yorgundu, çünkü tüm gün yol boyunca durmamıştı... ve belki de onun Kazak şapkası başını üşütmüştü. | Open Subtitles | لَكنَّه أُتعبَ قليلاً لأن، كان يَقِفُ طوال الطّريق ولَرُبَّمَا كان عِنْدَهُ برد في دماغة |
| Kuzey Dakota pek de yol üstü sayılmaz. | Open Subtitles | داكوتا الشمالية لَيستْ بالضبط في الطّريق. |
| İnsanlık da yanlış yolda. Hem de tehlikeli bir yolda. | Open Subtitles | البشرية أيضا تمشي في الطّريق الخاطئة تمشي في طريق خطرة |
| yolun karşısına geçerek trafiği durdurdu. | Open Subtitles | في الحقيقة تعطل حركة المرور فقط بالمشي عبر الطّريق |
| Beni göletin orada yakalamaması için uzun yoldan gelmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | كان لابدّ أن أجيء منه طول الطّريق لم يستطيع أن يحصلني بتلك البركة |
| - Küçük beyaz Meksikalı oğlan... bunca yolu bize kütüğünü göstermek için döndü. | Open Subtitles | ولد مكسيكي أبيض إلى حدٍّ ما جاءَ طول الطّريق إلينا لنشاهد خطوتـه |
| Bütün bu yolu boşuna mı geldik? | Open Subtitles | ماذا؟ سافرنا طول الطّريق الى هنا إلى المجتمع الراقي بدون جدوى؟ |
| Yani bütün yolu Leopar desnli bir bikini giyen bir adam görmek için mi geldim | Open Subtitles | سَحبتَني طول الطّريق هنا للنَظْر إلى الرجلِ في بيكيني جلدِ نمرِ |
| Claire o kadar yolu sadece sandviç | Open Subtitles | كلير، أنا لا أَستطيعُ التَخَيُّل جِئتَ طول الطّريق هنا |
| Biliyorum çok geç bir zaman, bakat arabam yol üzerinde bozuldu.. | Open Subtitles | اعرف إنه متأخّر حقا، لكن سيارتي تعطّلت فقط علي الطّريق. |
| Lucy Limanı'ndan buraya uzun yol geldim. | Open Subtitles | قُدتُ طول الطّريق هنا مِنْ الميناءِ لوسي. |
| Şu ufaklık ampulden boruya baya yol kat etti. | Open Subtitles | ذلك الرجلِ الصَغيرِ جَعلَه طول الطّريق مِنْ المصباحِ إلى الإنبوبِ. |
| Yaralandılar. Ambulans yolda. | Open Subtitles | انهم يخلون الجرحي بالداخل و سيارةَ الإسعاف في الطّريق |
| Ama Mulder'da belki yolda buraya gelirken çok su kaybı yaşadığından, pek fayda göstermedi. | Open Subtitles | لكن مولدر عمل أقل حسنا. ربما بسبب الجفاف عانى في الطّريق هنا. |
| yolda gelirken radyoyu dinledim de. | Open Subtitles | أنا كُنْتُ أَستمعُ إلى الراديو في الطّريق إنتهى. آخ. |
| yolun sonunda bir çatal olacak. Sola git. | Open Subtitles | يجب أن تكون هناك شوكة في الطّريق إتّجهْ يساراً |
| Ray'in kamyoneti yoldan çıkıp önce Colleen'e, sonra da bir ağaca çarpmış. | Open Subtitles | شاحنة راى انحرفت عن الطّريق و ضربت كولين ثمّ ارتطمت بشجرة |
| Bizim için bir şans. Aşağı atlayıp koşarsak, o geri gelmeden yola ulaşabiliriz, sonra eve rahatça döneriz. | Open Subtitles | إذا قفزنا إلى الأرض وركضنا نستطيع بأن نصل إلى الطّريق قبل أن يعود |
| Tavşan geçirmez çitler o tarafa doğru, denize kadar uzanıyor. | Open Subtitles | السياج الحاجز للأرنب؟ إنه يمـتد بطول الطّريق إلى البحر بمحـــاذاة ذلك الطريق |
| Kulaçlamaya devam edin. Evet, devam edin, ta sonuna kadar. | Open Subtitles | استمروا بالتجديف , استمروا استمروا بطول الطّريق حتى النهاية |
| Bu taraftan çıkamıyorum. Şu kapıya ulaşmak istiyorum. | Open Subtitles | لا أستطيع الخروج من هذا الطّريق أريد أن أصل إلى ذلك الباب. |
| - way before the pie. - I told him on the way up. | Open Subtitles | طريق قبل الفطيرة أخبرته في الطّريق فوق |