| Yani Fosbury Flop, spor tarihindeki Aynı zamanda büyük bir geriye atılım olan belki de tek büyük ileri atılım. | TED | بالتالي، قد تكون شقلبة فوسبوري في تاريخ الرياضة قفزة كبيرة إلى الأمام، ولكنها أيضاً بذات الوقت، قفزة كبيرة إلى الوراء. |
| Aradan 40 yıl geçti ama medya hala Aynı şeyi yapıyor. | Open Subtitles | كان ذلك منذُ 40 عاماً و الإعلام مازال يقوم بذات الأمر |
| Sonunda hepsi Aynı görünür. Sonrada dünya zorlukla gözlerini yumar. | Open Subtitles | بالنهاية تبدوا جميعاً بذات الهيئة، والعالم لا يكاد يأبه لشيء. |
| Başta ne demek istediğini anlamamıştım ama buraya gelince aynısını hissettim. | Open Subtitles | طوال الوقت لم أعلم ما يعنيه لكن مع قدومي هنا أشعر بذات الشيء أليس هذا غريباً؟ |
| Acıdan ve zevkten eşit oranda keyif alırdı. | Open Subtitles | مسببة الألم والسرور بذات السوية من اللّذة |
| Eğer Aynı berbere gidiyorlarsa ya da Aynı gün doğmuşlarsa, | Open Subtitles | إن ذهبا إلى ذات الحلاق أو حظيا بذات يوم الميلاد، |
| Gereksiz farklılıklarımızı kenara koyarsın çünkü sonuçta ikimiz de Aynı şeyi istiyoruz. | Open Subtitles | ،ضع فروقاتنا التافهة جانباً ،لأنه في نهاية اليوم ،سيرغب كلانا بذات الشيء |
| Anlatmaya çalıştığım, bir şeyin Aynı anda iki farklı yerde olacağını düşünmek kulağa saçma gelebilir fakat bu kavramı siz geliştirdiniz, böyle doğmadınız. | TED | اعني انه من الغرابة ان نتخيل فكرة ان يتواجد امرين في مكانين بذات الوقت ولكننا لم نولد بهذه " البديهية " نحن تعلمناها |
| Onun gibi görünen ya da onun gibi hissettiren bir şey bulabirsiniz ama Aynı şeyi yerine koyamazsınız. | TED | فانت يمكن الحصول على منتج يشببها تماماً .. ولكن لن تشعر بذات الشعور تجاهه ولايمكن ان تسترد ذلك المنتج ان فقدته |
| Ve bazı konuştuğum insanlar hayatlarında hiç film seyretmemiş ya da sinemaya gitmemiş olanlar bunu Aynı şekilde algılamıyorlar. | TED | وبعض الاشخاص الذين تحدثت معهم الذين لم يذهبوا الى السينما او المسرح لم يشعروا بذات الشعور كما أولئك |
| ve içinizde gerçekleşenle nerdeyse Aynı hızda. Hata düzeltme ve bazı diğer şeyleri göstermedim. | TED | وان مايحدث في داخل اجسامكم يحدث تقريبا بذات السرعة التي تم عرضها لقد تركت اعطاب نقاط الاتصال و بعض الامور الاخرى |
| Erkeklerin yanı sıra kadınlarda Aynı silahları kullanarak avlandı ve savaştı. | TED | فقد حاربت النساء ومارسن الصيد جنبا إلى جنب مع الرجال و بذات الأسلحة. |
| Asla yavaşlamıyor. Bu sekme olmadan Aynı hızla koşamaz. | TED | تستطيع الجري بذات السرعة بدون حتى ذلك الجزء |
| dediler. Evimizi polis karakolu ile Aynı renge boyadınız." | TED | قمتم بطلاء منازلنا بذات اللون الذي يطلى به مركز الشرطة |
| Ve bana hangi listeyi getirirseniz getirin, Aynı şeyi yaparak orada olmayan bir ondalıklı sayı üretebilirim. | TED | وبغض النظر عن القائمة التي ستعطيها لي، أستطيع أن أقوم بذات الشيء، وأقوم بتوليد أعداد عشرية غير موجودة في قائمتك. |
| Aynı şeyi YZ ile de başaracağız. | TED | سوف نقوم بذات الأمر الآن باستخدام الذكاء الاصطناعي |
| Bu yüzden, yeteneklerini toplumdaki bir ihtiyaca oranla nasıl geliştireceklerini ve Aynı zamanda kendi büyümelerini nasıl yönlendireceklerini düşünmeleri oldukça heyecan verici bir yol. | TED | لذلك هي من الطرق الممتعة فعلًا عندما كانوا يفكرون بكيفية جذب قدراتهم لملاقاة حاجات مجتمعهم ويوجهون نموهم بذات الوقت |
| Kardeşinin peşinden gitti. Sanırım, ben olsam aynısını yapardım. | Open Subtitles | لقد ذهب خلف أخاه، أود الاعتقاد بأنني لكنت سأقوم بذات الأمر |
| Kendine personeline uygulayacağın standartların aynısını uygula. | Open Subtitles | إلزم نفسك بذات المعايير التي تلزم بها طاقمك |
| Gözlerimin içine bakıp dürüstçe bana aynısını söyleyebilir misin? | Open Subtitles | فهل يمكنك أن تنظر في عيني وتخبرني بذات الشيء صراحة؟ |
| Işıklar söndüğünde... her şey eşit. | Open Subtitles | عندما تنطفئ الانوار الكل يشعر بذات الشعور |
| İşlevini yerine getiremeyen benliğim, benim olmayan, başka bir benliğe gerçekten bağlanabiliyordu. Ve bu o kadar iyi hissettiriyordu ki. | TED | ذاتي المضطربة كانت فعليا تندمج بذات أخرى لا أملكها. وكان لهذا شعور جيد. |