| Aileme kimle tanıştığımı söylemek için bekleyemedim. | Open Subtitles | لا أطيق الأنتظار لإخبار عائلتى عن من قابلت |
| Neden insanlara nasıl hissettiğimizi söylemek için bekliyoruz bilmiyorum. | Open Subtitles | أنا لا أعرف لماذا ننتظر .لإخبار الناس كيف نشعر حقا |
| Dostlarıma söylemeye sabırsızlanıyorum. Bu kadar büyük kayaları yok. | Open Subtitles | لا أستطيع الإنتظار لإخبار أصدقائي ليس لديهم صخرة كبيرة هكذا |
| Gidip annene geldiğini söyleyeyim. Sen de doğruca yatağa git. | Open Subtitles | سأذهب لإخبار أمك أنك في البيت و أنك متجه مباشرة للسرير |
| İyi ama ya biri sizi görüp Mel'e haber verirse? | Open Subtitles | حَسناً، النيل، الذي إذا شخص ما يَراك ويَرْجعُ لإخبار إلى ميل؟ |
| Aileme, yeni aldıkları otelin reşit olmayanlara servis yaptığını söylemem gerek. | Open Subtitles | سأضطر لإخبار والديَّ أن الفندق الذي اشتروا يقدم الخمر للقاصرين |
| Söyledim ona bizim hakkımızda söyleyecek kötü şeyler olmaz... çünkü bizler dürüst işadamlarıyız. | Open Subtitles | أخبرتُها أنّه لا يوجد شيء لإخبار هذا الرجل عنّا. لأننا رجال أعمال صادقين. |
| cümlesi o yemeğin nasıl üretildiğini anlatmak isteyen kimseye verilen olağan bir cevap. | Open Subtitles | هو الرد المعتاد لأية محاولة لإخبار أحدا ما كيف أن أنتج ذلك العشاء. |
| Sadece kardeşime onun dosyasının açığa çıkacağını beni suçlamadan nasıl söylerim diye düşünüyordum. | Open Subtitles | إنّي أحاول إيجاد وسيلة لإخبار أختي أنّ قضيّتها قد أصبحت مشبوهة بدون أن تلومني. |
| Evlerin birinde, dul bir kadın, arkadaşlarına kocasının öldüğünü söylemek için bekliyordu. | Open Subtitles | في أحد المنازل كانت هناك أرملة تستعد لإخبار صديقاتها بوفاة زوجها |
| Anneme söylemek için sabırsızlanıyorum. | Open Subtitles | لا أستطيع الإنتظار لإخبار والدتى بهذه الأخبار السارة |
| Marc'la çıktığını babasına söylemek için uygun zamanı bulamamıştı. | Open Subtitles | ألن تمانع بيتي؟ إنها لم تجد الوقت المناسـب بعد لإخبار والدها أنها تواعد مارك |
| Bunu herkese söylemeye de hazırlıklı olmalısın. | Open Subtitles | فقط يتوجب عليك الاستعداد لإخبار الجميع بذلك ايضاً |
| Gidip karıma hala dört gözle bekleyeceği bir balayı olduğunu söyleyeyim. | Open Subtitles | سأذهب لإخبار زوجتي أن هناك شهر عسل لتتطلع اليه |
| Keşke insanlara kötü haber vermenin daha kolay bir yolu olsaydı. | Open Subtitles | أتمنى وجود طريقة أسهل لإخبار الناس بالأخبار السيئة |
| Paparazzilerle yüzleşmeden, Casey'e benim söylemem gerek. | Open Subtitles | قَبلَ أَن نُواجهُ الناس، أَحتاجُ لإخبار كايسي. |
| Açıkçası, doktorlarda ve hemşirelerde... ...hastaların anlayacağı dilden... ...ne yapmaları gerektiğini söyleyecek kabiliyet yok. | TED | بصراحة، ليس لدى الأطباء والممرضات الوقت ولا المهارات اللازمين لإخبار المرضى المطلوب منهم فعله بأسلوب مفهوم لهم. |
| Aileme kiminle tanıştığımı anlatmak için can atıyorum. | Open Subtitles | لا أطيق الأنتظار لإخبار عائلتى عن من قابلت |
| Gracie nasıl söylerim bilmiyorum. | Open Subtitles | أنا لا أعرف كم لإخبار جرايسي. |
| Sonumun Bayan Bates gibi olacağını düşünsem, onun gibi aptal, hakkımdaki en önemsiz şeyi bile birilerine anlatma eğiliminde olacağımı bilsem hemen yarın evlenirdim! | Open Subtitles | لو ظننت انني ساصبح مثل النسة بيتس سخيف حقا, لاعرض نفسي لإخبار الجميع عن كل شيء سخيف عني لتزوجت في الغد |
| Dövüş hikâyelerini anlatmanın da bir sürü yolu vardır. | Open Subtitles | فهناك طرق مُساوية لإخبار قصّة الصراع هذه بأسرها. |
| Eğer daha fazla zamanımız olsaydı bunu annene söylemenin bir yolunu bulur ve nasıl baş edeceğine bakardık. | Open Subtitles | إن كان لدينا متّسعٌ من الوقت لكنّا استطعنا إيجاد طريقة لإخبار أمك ونرى إن كانت ستستطيع التعامل مع الموضوع |
| Kimseye söyleme. | Open Subtitles | يمكننا إبقاء أمر ضرب الجدار سراً، صحيح؟ لا ضرورة لإخبار أحد؟ |
| Artık bunu bildiğimize göre gidip polislere söyleyelim. | Open Subtitles | حسناً، رائع. بما أننا نعرف هذا الآن، دعنا نذهب لإخبار الشرطة. |
| Sonra da Bloomingdale'deki üstlerime rapor veriyorum. | Open Subtitles | ثمّ أَرْجعُ لإخبار رؤسائِي في بلومنجدال. |
| Bay Carson'a şarabı söyleyeceğimi sanıyor. | Open Subtitles | يعتقد بأني أخطط لإخبار السيد "كارسون" عن النبيذ |