| Her zamankinden fazla değil, şef. Şimdi neden bir fark olsun ki? | Open Subtitles | ليس أكثر من العادة يا رئيس لماذا يجب أن تكون الأشياء مختلفة؟ |
| Her zamankinden fazla değil, şef. Şimdi neden bir fark olsun ki? | Open Subtitles | ليس أكثر من العادة يا رئيس لماذا يجب أن تكون الأشياء مختلفة؟ |
| Babam porno yıldızıydı, ama Artık değil. | Open Subtitles | أبي كان نجم أفلام إباحية لكن ليس أكثر من ذلك |
| Senin hakkındaki 2.5 cm kalınlığında olan dosyası kadar değil. | Open Subtitles | ليس أكثر إثارة من الملف الغليظ الذي كان يمتلكهُ بخصوصكَ. |
| Görüp görebileceği şey, elektrokimyasal sinyaller, farklı veri kablolarından gelen sinyaller ve tek işleyeceği şey bu, fazlası değil. | TED | العقل لا يرى سوى الإشارات الكهروكيميائية والتي تأتيه عبر وصلات مختلفة وهذا كل ما في الأمر، ليس أكثر من ذلك |
| - Herkesten fazla değil. - Benden daha azdır, eminim. | Open Subtitles | ـ ليس أكثر منك ـ أقل بكثير مني ، أنا متأكد |
| Benden nefret ettiğini biliyorum Zeyna... kendimden nefret ettiğimden daha fazla değil. | Open Subtitles | أعلم بأنك تكرهيني ليس أكثر مما أكره نفسي |
| - Çok fazla değil sanırım daha çok üzülüyorum. | Open Subtitles | . ليس كثيراً . ليس أكثر من الشعور بالحزن |
| Her zaman aynı çocuğu, tatlı, gül renkli bir kız, iki yaşından fazla değil. | Open Subtitles | إنها دائماً نفس الشئ فتاة عذبة باسمة عمرها ليس أكثر من عامين |
| Ve bu çoğumuz için, hayat boyunca beş ya da on kişiden fazla değil. | Open Subtitles | وللكثير منا , أعني ليس أكثر من 5 أشخاص أو 10 طوال حياتنا |
| Yani gücü arttıralım ama çok da fazla değil, öyle mi? | Open Subtitles | ، لذا حرك العصير لكن ليس أكثر من اللازم ؟ |
| Artık değil. Şuna bir bak. Geekman ile arkadaşlık yapıyor. | Open Subtitles | حسنا ، ليس أكثر من أنني أنظر اليه ' هو من أصدقاء "جيكمان" |
| Eğer Dietrich bunun bir parçasıysa, Artık değil. | Open Subtitles | إذا كان ديتريتش جزء من هذا هو ليس أكثر |
| Bir orkestrada, ama Artık değil. | Open Subtitles | في الاوركسترا , ولكن ليس أكثر من ذلك. |
| Bir zamanlar, Granada'yı Moorlardan alacağını söylemiş olan kadın kadar değil! | Open Subtitles | ليس أكثر من المرأة التي قالت أنها يجب . أن تأخذ غرناطة من قبضة مسلمي أفريقيا |
| Ama benim kadar değil. | Open Subtitles | لديه الكثيـر ليقوله يا جاك لكن ليس أكثر مني |
| Şimdi burada senin bir parçanım, daha fazlası değil. | Open Subtitles | أنا مجرد جزء ضئيل من هنا, والآن. ليس أكثر من ذلك. |
| - Ben o kadar sarhoş olmadım. - Buna alışıksındır eminim. | Open Subtitles | ـ ليس أكثر منيّ ـ أنك معتاد على هذا، أنا واثق |
| Bu evin dışını boyayıp içinin değişmesini istemekten başka bir şey değildir. | Open Subtitles | ليس أكثر من دهان منزل يمكنه تغير الأشياء التي تحصل في داخله |
| Bunun sıradan bir tatbikat olması gerekiyordu, hepsi bu. Yani bu bir kurtarma görevi değil mi? | Open Subtitles | كان من المفترض أن يكون تدريبا روتينيا ليس أكثر |
| 150 yıllık kağıt, küçük bir çamaşır topundan başka bir şey değil artık. | Open Subtitles | والآن هو ليس أكثر من كرة الغسيل صغيرة من الورق عمرها 150 عاما. |
| Aramızda bir bağ var. Artık yok. | Open Subtitles | . نحن لدينا إرتباط . نعم ، ليس أكثر |
| Baharın gelmesini her zamankinden daha fazla istiyordum. | Open Subtitles | ليس أكثر من اننى أتمكن من جلب الربيع قبل موعده |
| O sekiz kelleyi gönderdiğin zaman senin için olduğundan fazlasını değil. | Open Subtitles | ليس أكثر مما كان هدفك, حين أرسلت الرؤوس ال8 المقطوعة . |