| Bu yüzden sırt çantası gibi takabileceğim giyilebilir bir duvar yaptım. | TED | لذا قمت بعمل جدار ملبوس بحيث أتمكن من إرتداؤه كحقيبة الظهر. |
| Yeşil saçlı bir palyaçonun arkasına yeşil bir duvar koyamazsın! | Open Subtitles | لا تستطيع وضع جدار اخضر خلف مهرج ذى شعرٍ اخضر. |
| Eğer şurada bir duvar olsaydı, hiçbir mahremiyet sorunu olmazdı. | Open Subtitles | لن تكون هناك مشكلة خصوصية لو كان حائط.. هنا.. تماماً. |
| Bufalolardan oluşan bir duvar önlerinde ve savunmasız yavru arkalarında, | Open Subtitles | مع حائط من الجواميس في الأمام وشبلٍ ضعيفٍ في الخلف, |
| Bir adam arka bahçesinde bir duvar belirirken çimlerini biçiyor. | TED | رجلٌ يجز عشب حديقته بينما يظهر الجدار في فنائه الخلفي. |
| bu adama yardım etmek yerine bir duvar yapalım." | TED | بدلاً من أن نرّحب بهذا الرجل بيننا، فلنبن جداراً. |
| bir duvar vardı ve eğer duvarın üzerinden atlarsam parka geri dönecektim. | Open Subtitles | لذلك كان هناك جدار إذا قفزت من فوق الجدار يرجعك إلى المنتزه |
| Fikirlerden biri, 11 ülkeden geçen yeşil bir duvar örmek. | Open Subtitles | إحدى الأفكار هي بناء جدار أخضر للأشجار عبر 11 بلد. |
| Duvar var. Camdan bir duvar gibi bir şey. Onlara ulaşamazsın yani. | Open Subtitles | هناك جدار عازل مصنوع من الزجاج لن يتم أي اتصال جسدي معهم |
| Arada bir karşına bir duvar çıkabilir, ama onun üstünden, etrafından yada içinden geçmek için bir yol bulmalısın. | TED | ربما سيواجهك جدار من حين الى اخر ولكن عليك ان تجد طريقة لتجاوزه .. الالتفاف حوله .. اختراقه |
| Hiroşima'da bir duvar var radyasyondan tamamen kararmış. | TED | هناك قطعة من جدار في هيروشيما احترقت تماما بسبب الإشعاع. |
| Yani insanlığı ayırmak için yeterince yüksek bir duvar olamaz. | TED | لذلك لن يكون هناك جدار مرتفع بما فيه الكفاية للفصل بين الإنسانية. |
| Ama yolumuzun üstünde duran 100 metrelik ufak bir duvar sorunu var. | Open Subtitles | لكن هنالك مشكلة بسيطة بوجود حائط بإرتفاع 300 قدم يحول دون ذلك. |
| O zamanlar bir ofisim vardı, bir gecekondu mahallesinin sınırındaydı, yani ofisi ve şehirdeki bu gecekondu mahallesini ayıran bir duvar vardı. | TED | كان لديّ مكتب تلك الأيام مجاور لحي فقير، حي حضري فقير، كان هناك حائط فاصل بين مكاتبنا والحي الفقير. |
| Başlangıçta, memleketimde sadece bir duvar arıyordum ve minare ise 94'te yapılmıştı. | TED | في البداية ،كنت أبحث فقط عن حائط للرسم عليه في بلدتي ، وما حدث أن المئذنة بنيت في عام 94. |
| Pek çoğunuz Perspective Pixel ile beraber geliştirdiğimiz sihirli duvarı hatırlayacaktır gerçek manasıyla sonsuz bir duvar yaratmıştık. | TED | كثيرون منكم يذكر الحائط السحري الذي بنيناه بالتزامن مع إدراك نقط الشاشة حيث أننا حرفياً صنعنا حائط لا نهائي |
| Buraya taştan bir duvar örmeyi düşünüyorum. Böylece arka tarafında su birikecektir. | Open Subtitles | أفكر في بناء حائط من الحجر هنا ليتم احتجاز المياه |
| Bir yanım ona izin vermek istiyor ama sonra kendimi bir duvar örmüş buluyorum ve neden olduğunu anlamıyorum. | Open Subtitles | هناك جزء مني يريده لكن أشعر بأنني أضع جداراً ولا أفهم السبب |
| 82. Cadde'de senin çıplak bir duvar resmin var. | Open Subtitles | هناك لوحة جدارية عارية من أنت على شارع 82. |
| Sanki 1 metrekarelik kurşun bir duvar üstüne geliyormuş gibi. | Open Subtitles | إنها كحائط رصاصي صلب .. بحجم قدمين مكعبين تأتي بإتجاهك مباشرةً |
| Şehirde bir duvar veya set oluşturmuyor ve ışık her yere nüfuz ediyor. | TED | لا تشكل جدارا او مانعا في المدينة، الضوء يتخلل كل مكان. |
| Adam'ın ailesi bir avukat tuttuklarında, Adam'la NYPD'nin arasına bir duvar ördüler. | Open Subtitles | عندما والدي آدم قاموا بتوكيل محامي وَضعوا حائطاً بينه ومديرية شرطة نيويورك |
| Bir anlaşmamız vardı ama benim tek aldığım siyah bir duvar. | Open Subtitles | لأنه كان بيننا اتفاقاً، وكلّ ما حصلت عليه هو حائطٌ أسودٌ واحد |
| Her şey sona erdiğinde bunlarla bir duvar inşa edecek. | Open Subtitles | هي ذاكرتنا عندما تنتهى هذه المسألة, ستبنى هى سورًا بتلك الأشياء |