| Bu adamın aldığı paradan daha çok değer verdiği tek şey,itibar herhalde. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يهتم به ذلك الشخص أكثر من المال هو السمعة |
| Şimdi elbette tüm bu sistemler bir derece güven gerektiriyor ve bu işleyişin mihenk taşı itibar. | TED | الان كل هذه الانظمة تتطلب درجة من الثقة، وحجر الزاوية لهذا العمل. هو السمعة. |
| dedim Sonra dedi ki "Gerçeklerinizi ve önyargılarınız seçin ve kendi itibar hikayenizin bir imajını yaratın | TED | ثم قالت لهم : اختاروا الحقائق والتحيزات الخاصة بكم واصنعوا صورة لقصة الكرامة الخاصة بكم |
| Babam yapmamamı söyledi çünkü benim zeki olmadığımı düşünüyorsun ve biraz itibar kazanmalıyım. | Open Subtitles | حَسناً، قالَ أَبَّ ليس ل، لأنك لا تَعتقدُ أَنا ذكيُ وبأنّني يَجِبُ أَنْ أَنَالَ الفضل فيه. |
| Başta birkaç küçük iş yaparsın. Bir itibar oluşturursun. | Open Subtitles | تقومين ببضعة أعمال صغيرة أولًا، وتبنين سُمعة لكِ. |
| Gençlerin hayatlarını değiştirerek itibar kazandık. | Open Subtitles | لقد بنينا سمعتنا عن طريق تحويل مجرى حياة الصغار |
| Ve bu itibar dökümü işbirlikçi tüketime ulaşmamızı belirleyecek. | TED | وهذا الرصيد من السمعة سوف يحدد إمكانية دخولنا للإستهلاك التعاوني. |
| Anlaşılan o ki, iyi tasarlanmış bir itibar sistemi, güven inşa etmenin anahtarıdır. | TED | اتضح، نظام حسن السمعة هو مفتاح بناء الثقة. |
| Ancak ilginç olan ise, karışıma itibar eklediğinizde olan şey, eleştirilerle birlikte durum bu. | TED | لكن المثير للاهتمام هو ما يحدث عندما تضيف السمعة في هذا المزيج، في هذه الحالة، مع الانطباعات. |
| Yüksek itibar, yüksek benzerliği yener. | TED | السمعة العالية تتغلب على التشابه الكبير. |
| Bu herifin kendi kuralları vardır, oldukça sapkın, itibar delisi biridir. | Open Subtitles | هذا الشخص لديه شفرته الخاصة ، ملتوية كما يمكن أن تكون مهتم جداً بخصوص السمعة |
| Kötü itibar, hiç itibarının olmamasından daha iyidir. | Open Subtitles | السمعة السيئة أفضل من عدم وجود سمعة على الإطلاق |
| Ahlaki değerler çağı itibar çağı. | Open Subtitles | , حقبة من الفضيلة الأخلاقية . من الكرامة |
| Çemberin içinde bizim gibi olanlar sadece eşit saygı ve itibar görmek istiyor. | Open Subtitles | أولئك منا من هم ضمن الحلقة يسعون فقط إلى أن يعاملوا على قدم المساواة في الكرامة والاحترام |
| Alınma ama itibar karın doyurmuyor. | Open Subtitles | لا اقصد اهانة لا اعتقد ان الكرامة مازالت عملة فعالة |
| ...adil bir anlaşma ve itibar kazanmanızı sağlarız. | Open Subtitles | فيمكننا ان نتحقق من ان تحصل على تعويض عادل وعلى الفضل |
| Sonuçta onca şey yaşadık, benim peşimden koşması için başkasına mı itibar edeceksin? | Open Subtitles | بعد كل ما مررنا به سوية هل كنت حقا ستمنحين الفضل لشخص اخر على اعمالى |
| Benim dediğimi yaparsak Madis kasabadan ilk araba ile gider D.C.'nin eline daha çabuk geçer ve sen de kendine daha çok itibar sağlarsın. | Open Subtitles | إذا فعلنا ذلك بطريقتي "ماديز" سيكون في أول سيارة تخرج المدينة و تحصل عليه جمهورية الأرض أسرع و تكسبين لنفسكِ سُمعة أكبر. |
| Adrian yakalandı sonra, bizim itibar harap edildi. | Open Subtitles | بعد أن تمَّ القبضُ على " آدريان " والذي أدى ذلك إلى تدمير سمعتنا |
| Peki o zaman nasıl Goa'uld'un itibar kazanmasını, Jaffa'nın gözünde tanrı oldukları imajını sağlamlaştırmalarını önleyebiliriz? | Open Subtitles | [كيف,أذاً,يمكننا أن نمنع الـ[الجواؤلد من نسب الامر لأنفسهم و ترسيخ مركزهم كالآلهة في كل أعين [قوات الـ[جافا |
| Bayanlar ve baylar boksta kalan son itibar artık pencereden uçup gidiyor. | Open Subtitles | سيداتي سادتي، آخر ذرّة وقار متبقية في الملاكمة، تطير من النافذة فعلاً. |
| Bak, kavgalara falan karışmış olabiliriz, ama bu bir itibar meselesi. | Open Subtitles | انظر، نحن يمكن ان نتعارك و تحدث كل تلك الاشياء، لكن بسبب سمعة الرابطة فقط |