| Ama sonra farkettim ki yalnız olmayı değil, ailemle birlikte olmayı istiyordum. | Open Subtitles | ومن ثم أدركت أنني لا أريد لأنني أردت أن أكون مع عائلتي |
| Ve böylece farkettim ki sadece kendimden daha fazlasına karşı sorumluyum, ve değişmek zorunda olacağım. | TED | لذا أدركت أنني أتحمل أكثر من مسؤولية نفسي، وأنني كنت على وشك أن أتغّير. |
| Ama anladım ki, bunu görmek için benim havai fişeklere, dartlara ya da arı sokmasına ihtiyacım yok. | Open Subtitles | لكنني أدركت أنني لا أحتاج الى صواريخ القوارير أو السهام انه الشعور الذي ينتابني |
| Ancak karanlıkta aranırken fark ettim ki, daha önce sahip olmadığım seçenekler yüzünden felç olmuştum. | TED | ولكني بحثت في الظلام أدركت أنني في الواقع كنت مشلولاً من قبل الخيارات العديدة التي لم تكن لدي من قبل. |
| Dördüncü sınıftan mezun olduktan sonra bir pezevenk olmadığımı farkettim. | Open Subtitles | لقد تخرجت من الصف الرابع و أدركت أنني لست قواد |
| Belki de o kadar kötü olmadığımı anlayınca onu affettin. | Open Subtitles | أو ربما أنت عفوتِ عنه بعد أن كنت قد أدركت أنني لست سيئا للغاية |
| Şimdi fark ettim de bunu hiç onun yüzüne karşı söyleyemeyeceğim. | Open Subtitles | قف. أنا فقط أدركت أنني أبدا ستعمل تكون قادرة على القول بأن في وجهه. |
| Kimsenin yanaşmak istemediği bir virüs olduğumu fark ettim. | Open Subtitles | أدركت أنني كنت الفيروس الذي لا يريد أحد الاقتراب منه |
| farkettim ki üç saatten fazladır dolanıyormuşum.. | Open Subtitles | أدركت أنني همت على وجهي لأكثر من 3 ساعات |
| Sana çiçek yollayacaktım ama farkettim ki ismini bile bilmiyorum. | Open Subtitles | كنت سأطلب لكِ باقة من الورود . ولكنني أدركت أنني لا أعرف حتي إسمك |
| O zaman farkettim ki bu adama sadece on dolar değil, sahip olduğum tüm parayı borçluydum. | Open Subtitles | حينها أدركت أنني لا أدين لذلك الرجل بـ 10 دولارات فقط أدين له بكل سنت أملكه |
| Jessie'yiarayıponanehaltlar yediğimi anlatmayı "düşünüyordum" ama sonra anladım ki Jessie'yi arayıp ona ne haltlar yediğimi anlatmak "zorundayım". | Open Subtitles | فكرت في الاتصال بـ جيسي والتحدث معها وأخبرها عما فعلت لكن حينها أدركت أنني سأضطر الى محادثتها واطلاعها على ما فعلت |
| Bunu fark ettiğimde, anladım ki, onunla da evlenmek istemiyorum. | Open Subtitles | ..لكن حين أدركت هذا، أدركت أنني لا أريد الزواج بها أيضاً |
| Ve o anda fark ettim ki, bu insandan ben sorumlu değilim. | TED | وفي تلك اللحظة أدركت أنني لست مسؤولة عن هذا الشخص. |
| Fakat, yılın sonlarına doğru fark ettim ki bir şey yapmak istiyorum. | TED | ولكن أخيراً، ومع انتهاء ذلك العام، أدركت أنني أريد أن أفعل شيئاً ما. |
| dediğim andı. Ve üçüncü adımı tabi asıl hissettiğim bu değilse, öfkeyle dolu şiirler yazmak zorunda olmadığımı anladığım zaman attım. | TED | وبدأت الخطوة الثالثة حين أدركت أنني يمكنني كتابة قصائد لا تحمل السخط ان لم يكن الامر يتطلب ذلك |
| Geceleri çalışırsam derslerimden geçemeyeceğimi anlayınca bu işe başladım. | Open Subtitles | لقد بدأت عندما أدركت أنني إذا عملت ليلا لن أنجح أبدا في دراستي |
| Jackie, şimdi fark ettim de kol düğmelerini Grönland'da unutmuşum. | Open Subtitles | جاكي، أنا فقط أدركت أنني تركت تلك أزرار أكمام في غرينلاند. |
| Dışardaydım ve birden senin yakınlarında olduğumu fark ettim. | Open Subtitles | كنت بالخارج و ثم فجأة أدركت أنني موجودة في الحي الذي تقطن به |
| Gey olduğumu fark ettiğimde bir kural koymadım. | Open Subtitles | حين أدركت أنني ربما شاذة لم أضع القوانين |
| Ama biraz önce daha sarhoşken sana bir şeyi sormadığımın farkına vardım. | Open Subtitles | لكن قبل قليل في فترة ضباب ثمالتي أدركت أنني لم اسألكِ سؤالاً |