| Kendimi civcivleri uçmayı öğrenince gururlanan anne tavuk gibi hissediyorum. | Open Subtitles | أشعرُ كأنني أُم دجاجة فخورة الذي فراخها تعلمت أن تطير |
| Hiçbir dişi kuş içinde bırakın birkaç yumurtayla uçmayı, bir yumurtayla bile uçamaz. | Open Subtitles | لا يمكن لأنثى من الطيور أن تطير وبداخلها بيضة ناهيك عن بيض عديد، لأيام أَو أسابيع التي تحتاجها لتتكون. |
| Çok fazla sıktığında pencereden uçup Gitmeyecek lanet bir şişme kadın değil. | Open Subtitles | كدمية ضخمة سخيفة لا يمكن أن تطير من النافذة عند الضغط عليها بشدة. |
| Ne zaman iyi bir fikrim olsa, günlüğüme not alırım ki aklımdan uçup gitmesin. | Open Subtitles | فعندما تأتيني فكرة جيدة أدونها بدفتر يومياتي قبل أن تطير من رأسي |
| Rick, bir kahramanın yolu tehlikelidir, Başaramayabilirsin belkide uçabilirsin, | Open Subtitles | طريق البطل يمر بالصعاب يمكن أن تسقط أو أن تطير |
| O halde uçsan iyi olur yoksa hepimiz son defa düşeceğiz. | Open Subtitles | حسناً، يستحسن أن تطير وإلا .سوف نسقط جميعاً للمرة الأخيرة |
| Tamam, diyelim ki yerden hâlâ yol işaretlerini görebildiğiniz ve kolayca oksijen alabildiğiniz birkaç metre yüksekte uçmak istiyorsunuz. | TED | حسنا فلنقل أنك تريد أن تطير فقط بعض الأمتار فوق سطح الأرض أين يمكنك رؤية إشارات الطريق و تتنفس الأكسيجين بسهولة |
| Yani bu bir yerden bir yere uçabilen, tatlı suya sahip yüzen bir ada. | TED | لذا هي جزيرة طافيه تحتوى على مياه، مياه عذبه والتي يمكن أن تطير من مكان إلى آخر |
| Kendiniz uçabilir ve kendiniz öğrenebilirsiniz. | TED | يمكنك أن تطير حول نفسك، ويمكنك أن تتعلم بنفسك. |
| Umarım uçmayı biliyorsundur çünkü 15 metredeyiz, değil mi? | Open Subtitles | على أمل أن تطير, لأنها مسافة 50 قدم للأسفل, صحيح؟ |
| Şu düşen uçakla uçmayı planalayan insanların hikayesini biliyor musunuz? | Open Subtitles | هل تعلم أن قصة من الناس الذين كانوا يخططون أن تطير الطائرة التي تحطمت؟ |
| Po, arkadaşlarınla birlikte uçmayı öğrenmek istemiyormusun? | Open Subtitles | بو ، ألا تُريد الذهاب لمعرفة كيف أن تطير مع أصدقائك؟ |
| Ceset dışarı çıkartıldığında, uçup gitmesi için pencereleri açarız. | Open Subtitles | عندما يتم تحريك الجسم للخارج, نقوم بفتح النوافذ .. بحيث يمكن أن تطير بعيداً |
| Raj, uçup gidebilsin diye perdeyi açık tut. | Open Subtitles | راج، كنت تحمل فتح الستار حتى انه يمكن أن تطير بها. |
| Sen uçup gittikten sonra ne olduğunu düşünüyor musun ya da umursuyor musun? | Open Subtitles | هل تفكّر قط أو تهتم بما يحدث بعد أن تطير مبتعداً؟ |
| Sihirli tüy! Artık uçabilirsin! | Open Subtitles | الريشة السحرية الآن يمكن أن تطير |
| uçabilirsin. | Open Subtitles | ياصديقي أنت حر وبإمكانك أن تطير |
| - Buradan çıkmak için sadece uçabilirsin. | Open Subtitles | يمكنك أن تطير فقط، بعيدا عن هنا. |
| Tekrar uçsan iyi olur yoksa son kez düşeceğiz. | Open Subtitles | حسناً، حري بك أن تطير مجدّداً وإلا سنسقط جميعاً لأخر مرة. |
| Karanlık onu aldı. Bu yüzden uçmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | سيطر الظلام عليها لذا كان لابد لها أن تطير بعيداً |
| uçabilen arabalar, işe yarayan bir diyet soda. | Open Subtitles | , السيّارات التي يمكنها أن تطير المياه الغازية التي لا تمتص |
| Ve yuvasına götürecek yemek arayışında saatlerce uçabilir. | Open Subtitles | ويمكن أن تطير لساعات للبحث عن طعام تعود به إلى العش |