Meğer çocukken soygun suçuyla tutuklanmış. | Open Subtitles | إتضح أنه تم إعتقاله و هو فتى صغير بتهمه سرقة المتاجر. |
Ama Meğer seviştiğin kişi oymuş. Ve o ana kadar yaptıkların hislerinin gerçek olduğunu kanıtlamaktan başka bir şey değilmiş. | Open Subtitles | لكن إتضح أنه هو وكل ما فعلته هو إثبات أن مشاعرك حقيقية |
Meğer olay bundan daha derinmiş. | Open Subtitles | إتضح أنه يوجد المزيد فيما يخص هذه القصة. |
Anlaşılan iyi olmak bu günlerde bir kızı kendine bağlamaya yetmiyor. | Open Subtitles | إتضح أنه ، كونك لطيفاً ليس كافياً للإحتفاظ بفتاة تلك الأيام |
Anlaşılan kızının olduğu kadar kendisinin de başı beladaymış. | Open Subtitles | إتضح أنه كان يواجه مثل ما تعانيه من صعوبة. |
On yıldan fazla süredir öldü bilinen savaş kahramanının hayatta olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | بطل حرب إفترض أنه ميت لعشر سنوات لكن إتضح أنه حي يرزق |
Olay yerinde iki tane kan örneği olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | إتضح أنه كان يوجد عينتان دماء فى موقع الجريمة |
Onu prens sandım. Meğer sadece bir kurbağaymış. | Open Subtitles | ظننته أميراً ثم إتضح أنه مجرد ضفدع |
Meğer seni Amerika'da bekleyen koca bir ailen varmış. | Open Subtitles | لكن إتضح أنه لــديك... عائلة كـاملة تنتظرك في "أمريكــا". |
Meğer gelemeyecekmiş. | Open Subtitles | إتضح أنه لا يمكنها الحضور |
Adam Meğer George Washington olmak istiyormuş. | Open Subtitles | إتضح أنه يود أن يكون أشبه بـ(جورج واشنطن) |
Ama Meğer senmişsin. | Open Subtitles | ولكن إتضح أنه أنت. |
Meğer şehirliymiş. | Open Subtitles | إتضح أنه من سكان المدينة |
Anlaşılan iki yanlış bir doğru ediyormuş. | Open Subtitles | إتضح أنه يجب أن تفعل شيئًا خطأ لتفعل ماهو صحيح |
Anlaşılan zamanının ötesindeymiş, yani sanırım. | Open Subtitles | إتضح أنه ليس مناسباً هنا كما أعتقد. |
Prenses ve tamirci'de Tabii sonra gizli bir prens... olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | فى الفيلم لكن إتضح أنه أمير سري هل أنت... |
Ama tatlı ve seksi bir psikopat olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | لكن الآن إتضح أنه معتل وسيم ومثير |