| Ben varlıklarından haberdar olmadan çok önce kendi bağlılık araçlarımı yaratıyordum. | TED | كنت أقوم بإختراع آليات و اجهزة إلتزام خاصة بي قبل فترة طويلة من إدراك ماهيتها |
| Birbirimizi görmeyi sürdüreceksek, ben bağlılık sözü istiyorum. | Open Subtitles | إن إستمرّينا برؤية بعضنا البعض أريد منك إلتزام |
| Ama bu kadınları gerçekten elde edebileceğinizi düşünüyorsanız gerçek kadınlara hiçbir şekilde söz vermemelisiniz. | Open Subtitles | و لكن لو وجدت أن لديك فرصة أن تحصل على واحدة من هولاء النساء أت لا تعطينا نساءناالحقيقية أى إلتزام, وهذا مثير للشفقة |
| Sistematik yararsızlığa kör bir Sadakat ten başka bir şey değildir Bu rutinler hiçbir yere götürmez. | Open Subtitles | إنه لا شىء سوى إلتزام بنظم عديمة الجدوى لا تؤدى لشىء |
| 3 aylık taahhüt vermem gerekecek, Hailey. | Open Subtitles | - مثل ، إنه إلتزام لمدة ثلاثة أشهر ، هايلي |
| Böyle bir sorumluluk... seni hayatının sonuna kadar buraya bağlar. | Open Subtitles | هوني إلتزام مثل هذا ستأخذين هذا, وتلتصقين هنا إلى الأبد |
| Hiçbir zorunluluğumuz var mı? | Open Subtitles | و لكن هل عندنا أى إلتزام أخلاقى؟ لنتوقف عند نقطةٍ معينة |
| Bu adam ve kadının ömür boyu bağlılık bildirisini paylaşmak için burada toplandık. | Open Subtitles | لنشارك في اعلان إلتزام مدى الحياة بين هذا الرجل و هذه المرأة |
| Ömür boyu bağlılık için gerekeni bilmiyorum. | Open Subtitles | أمّا من أجل إلتزام يدوم مدى الحياة , فلا أعلم |
| Dediğim her şeyde ciddiydim ama biliyorum ki bunlar sadece kelimeydiler, sen bağlılık istiyorsun. | Open Subtitles | أنا عنيت كل كلمة قلتها ,لكن أعرف أنها مجرد كلمات أنتِ تريدين إلتزام |
| Senin hiçbir parçan gerçek bağlılık içeren bir hayat istemiyor mu? | Open Subtitles | وألا يرغب جزءً منكَ في حياة إلتزام فعليّة؟ |
| Bak, söz verdi. Numaram onda var. Adım Lucy Wyman. | Open Subtitles | أنظري، لديه إلتزام ولديه رقمي، اسمي لوسي ويمان |
| Senden bir söz almadan geri dönmemi bekleme. | Open Subtitles | لا تتوقف مني أن أعود إلى ما كان بيننا من دون إلتزام |
| Hanna ile burada ayrıldığım gün, sanki Felicity'ye olan Sadakat haklarımdan vazgeçmişim gibi hissediyorum. | Open Subtitles | أشعر فقط أنه عندما رحلت من هنا مع (هانا), أنني تخلّيتُ عن الحقوق لأية إلتزام كان لديَّ مع (فيليسيتي). |
| Yardım etmeyi taahhüt etmen. | Open Subtitles | إنه إلتزام لمساعدتك. |
| Ama bize düşen bir sorumluluk şu ki, basmakalıp varsayımları gerçekten reddetmek, ve ideolojik sınırlarımızdan kurtulmak. | TED | لكن ما تحتاجه هو إلتزام منا جميعاً لأن نرفض بالأساس الإفتراضات المبتذلة، والخروج من علبنا الإيديولوجية. |
| Bizim hayranlarımıza ve gerçeğe karşı bir zorunluluğumuz var. | Open Subtitles | حسنا , نحن لدينا إلتزام نحو معجبينا وللحقيقة |
| sakin olun. Fidye istiyorlar. İsteklerini duymak için bekliyoruz. | Open Subtitles | حاولي إلتزام الهدوء، لقد فعلوا من أجل الفدية،ولا نملك إلا الإنتظار لنسمع مطالبهم |
| Kızlar, laotong taahhütü hakkında öğreneceğiniz çok şey var. | Open Subtitles | بنات لديكم الكثير لتتعلموه عن إلتزام لوتنج |
| Bu bir zorunluluk, her gün seçeceğin bir zorunluluk. | Open Subtitles | هذا هو الالتزام بعينه إلتزام يمكنك اختياره كل يوم |
| Hala yerine getirmen gereken bir yasal yükümlülük var. | Open Subtitles | .. وهذا مافعلته والآن عليكِ إلتزام قانوني يجب ان تقومي به |
| Bu şehre yardım etmek gibi bir görevim veya zorunluluğum yok. | Open Subtitles | ليس لدي واجب أو إلتزام لأساعد هذه المدينه |
| Bay Pelley her yerde ölü kabul edilene kadar ahlaki yükümlülüğüm geçerli. | Open Subtitles | إلى أن يموت السيد "بيلي" فى كُل مكان، أنا عليّ إلتزام أخلاقي. |
| Fakat bizim ilk yükümlülüğümüz, eğitmek, sonra eğlendirmektir. | Open Subtitles | ولكن أهم إلتزام لدينا هو التعليم ومِن ثَم الإمتاع |
| Tabii ki sen, tatlım, bağlayıcı bir anlaşman olmadığına göre gidebilirsin. | Open Subtitles | طبعا عزيزتي ، لستي مرتبطة بأي إلتزام يمكنك المغادرة |
| Açıklık belirli değerler kümesine yapılan bir taahhüttür. | TED | الانفتاح هو إلتزام بالنسبة لمجموعة من القيم |