| Bu, benim neden bir gazeteci olmak istediğimin en büyük sebebi. | TED | وهذا جزء كبير من السبب الذي جعلني قررت أن أصبح صحفية |
| Lily, geğirebilirdin ya da "Evet" diyebilirdin ama ikisini de yapmış olman gerçeği tam olarak seninle evlenmemin sebebi. | Open Subtitles | ليلي ، كان بإمكانك الايماء او الإجابة بنعم ولكن جقيقة انك فعلتي الأثنين هو بالضبط السبب الذي جعلني اتزوجك |
| Onu hatırlamamın tek sebebi bizden birkaç günlüğüne bir kamyon kiralamış olmasıydı. | Open Subtitles | السبب الوحيد الذي جعلني اتذكرها انها استاجرت شاحنة صغيره منا لبضعة ايام |
| beni buraya koyan ve kapıyı kilitleyen nefreti düşündüm ve yaktığı ateşi. | Open Subtitles | عندما افكر في الحقد الذي جعلني اكون هنا وأغلقَ الباب واشعل النار |
| Fakat beni zengin eden yeri görmeye gittiğimde, ...midem bulandı. | Open Subtitles | لكن عندما ذهبت لرؤية المكان الذي جعلني ثرياً أصابني بالإشمئزاز |
| Paris sevgililer içindir. Belki o yüzden sadece 35 dakika kaldım. | Open Subtitles | باريس هي للعشاق، ربما هذا السبب الذي جعلني ابقى فيها 35 دقيقة |
| Sen harika bir adamsın ve seni reddetmemin asıl sebebi... | Open Subtitles | انت رجل رائع والسبب الذي جعلني اهزمك .. هو بسبب |
| Bugün buraya gelme davetine evet dememin sebebi sizlersiniz. | TED | أنتم السبب الذي جعلني أوافق على هذه الدعوة لكي أأتي هنا اليوم |
| Size gay ajandasını sunmamın gerekli olduğunu hissetmemin sebebi bu. | TED | هذا السبب الذي جعلني أشعر أنه من واجبي أن أقدم لكم هذه النسخة من أجندات مثليي الجنس. |
| Bunu yapmanızı istememin sebebi beyinizi gerçekten hissediyorsunuz, değil mi? | TED | السبب الذي جعلني أطلب منكم هذا الأمر هو أنكم تشعرون بأن دماغكم يخذُلكم في بعض الأحيان، أليس كذلك؟ |
| Aşık olduğumu biliyordum, zaten bu kadar aşırı uzatmamın sebebi de buydu. | TED | وعرفت أنني كنت أحبه، وذلك السبب الرئيسي الذي جعلني أقوم بهذه الأمور الشنيعة. |
| Sizi yanımda taşımamın sebebi botlarınıza ihtiyacımın olması. | Open Subtitles | السبب الوحيد الذي جعلني أحضركم معي كل هذه المسافة هو إنني أحتاج أحذيتكم |
| Bunu sormamın sebebi, Gwen oradaydı. | Open Subtitles | السبب الذي جعلني احضره ان جوين كانت في البرنامج |
| Çünkü seni aramamın sebebi kaderdi. | Open Subtitles | لأنه كان المصير الذي جعلني ندعو لكم اليوم. |
| Ben tüm bu geçti tek lanet sebebi olduğunu. | Open Subtitles | هذا هو السبب الوحيد اللعين الذي جعلني أخوض هذا |
| Bunu yapmamın tek sebebi, babam için iyi iş çıkardığını bilmemdir. | Open Subtitles | السبب الذي جعلني أبحث لك عن عمل هنا هو أنك كنت تعمل بجدية عند والدي |
| Bu resim size bulanık koca bir leke gibi görünüyor olabilir, ama aslında beni bu konuda çok heyecanlandıran resimlerden biri doğru yolda olduğumuzu hissetmemi sağladı. | TED | و في هذه الصورة, التي تبدو كبقعة لك, هي حقا الشئ الذي جعلني مندهشا بهذا و جعلني أشعر كأنني على خط السير الصحيح. |
| Şimdi, söylentiye göre, aslında benim gönüllü çalışmam beni ön saflara taşıdı. | TED | الآن، عبارة في الشارع كانت في الواقع أن عملي التطوعي في الواقع هو الذي جعلني في مقدمة الصف |
| Onunla ilgili, beni devam etmekten alıkoyan şey, her şeyden önce ressamın kullandığı muhteşem renkler ve kızın yüzüne düşen ışık. | TED | الذي جعلني أتوقف عندها من الأساس هي الألوان الجميلة الذي استخدمها والضوء الساطع على وجهها |
| Ama bence yıllar sonra bile beni ondan koparamayan daha başka bir şey, o da şu: kızın yüzündeki bakış, yüzündeki çelişkili bakış. | TED | ولكن أعتقد الشيء الذي جعلني أستمر في العودة إليها سنة بعد سنة، هو شيء أخر تماماً، ألا وهو نظرتها، النظرة المتضاربة على وجهها |
| beni devam etmekten alıkoyan üçüncü şey ise giydiği tam anlamıyla mükemmel yeleği. | TED | والسبب الثالث الذي جعلني اتوقف عند هذه اللوحة هو صدريته الرائعة للغاية |
| - İşi o yüzden kabul ettim. | Open Subtitles | وهذا هو السبب الذي جعلني ابدأ العمل من البدايه |