| Bu iyi bir şey değil, çünkü hikâyeler önemlidir ve birçok açıdan sezgi sahibi olmamızı sağlarlar, fakat medyaya ihtiyacımız var. | TED | وهذا الشيء ليس جيدًا، لأنه بينما القصص هي مهمة وتساعدنا في تكوين رؤى في مجالات كثيرة، نحنُ بحاجة إلى وسائل الإعلام. |
| Aynı şey değil. Zerre kadar aynı şey değil. | Open Subtitles | أنه ليس نفس الشيء ليس نفس الشيء بتاتاً |
| Bilmekle yapmak aynı şey değil. | Open Subtitles | حسناً، ادراك الشيء ليس كالقيام به. |
| Bu şeyin hedefi paramız ya da gücümüz değil... yaşamı yoketmek. | Open Subtitles | هدف هذا الشيء ليس المحاربة على المال أو القوّة لكن لإبادة الحياة |
| Bu şeyin hedefi paramız ya da gücümüz değil... yaşamı yoketmek. | Open Subtitles | هدف هذا الشيء ليس المحاربة على المال أو القوّة لكن لإبادة الحياة |
| - Pek fazla bir şey değil. | Open Subtitles | هذا الشيء ليس بالكبير |
| Hiç güven terkin eden bir şey değil bu, Cam. | Open Subtitles | هذا الشيء ليس آمن يا كيم |
| Bu BlueBell yarışı gibi benim yapacağım şey değil yine de yaptım. | Open Subtitles | كبير (بلوبيل) سباق هذا مثل الشيء ليس حقاً أته أعني، به اقوم الذي بهِ قمتُ ذلك ومع |
| Bu iyi bir şey değil. | Open Subtitles | هذا الشيء ليس جيّد |
| - İkisi aynı şey değil. | Open Subtitles | الشيء ليس نفسه |
| Ama yanıt verdi. Yanıt verdi. O şeyin cansız olduğunu söylemeyin bana, ona yanıt verdi. | Open Subtitles | لا، لكنه أجاب لا تخبرني بأن ذلك الشيء ليس حيا، لقد أجابه |
| Bu şeyin katalitik dönüştürücüsü bile yok. Ve evet, katalitik dönüştürücün ne olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | هذا الشيء ليس به حتى محول تحفيزي ، وأجل أعرف ما هو |
| Bak ne diyeceğim, kızım bu lanet şeyin üstüne enerji içeceği alırsan, iyi olmuyor. | Open Subtitles | دعيني أخبرك يا فتاة لا تحصلين على بعض عصير الكرنك على هذا الشيء ليس جيداً |
| Sadece iki şeyin birbiriyle alakası yok. | Open Subtitles | إنه فقط هذا الشيء ليس له علاقه بالأشياء الأخرى |
| Ve bu şeyin de onunla bir alâkası var. | Open Subtitles | و هذا الشيء ليس له علاقة إيجاد الطعام. |