| - Konuşmak istemesen de günün birinde biriyle konuşmalısın. | Open Subtitles | إذالمتردالتحدث، سيجب عليك التحدث مع أحدهم في وقت ما |
| Eğer zamanla bağlantın kesiliyorsa, bunu babanla konuşmalısın. | Open Subtitles | اذا كنت تفقد الكثير من الوقت فيجب عليك التحدث الى والدك |
| Marcus, ben karaya olamazdı; hazır olduğunda, size bildireceğiz mümkün değil, sen onlarla konuşmak zorunda. | Open Subtitles | عليك ان تُخبرني عندما تكون جاهز الدوران مستحيل، عليك التحدث إليهم لكي يفسحوا لنا المجال هُناك لكي نَهبط |
| Bir daha benimle konuşmak zorunda değilsin - eşyalarımı toplayacağım - | Open Subtitles | ليس عليك التحدث معي ثانيةَ سوف أحزم أغراضي |
| Yani, bir şeyler söylemeden önce benimle konuşman gerekiyor. | Open Subtitles | اذا , حسنا , عليك التحدث معي قبل قول هذه الاشياء . |
| Tepedeki insanlarla konuşmak zorundasın. | Open Subtitles | سيتوجب عليك التحدث مع الأشخاص المسؤولين. |
| Sınıf değiştirmek istiyorsan yarın rehber hocanla konuşman lazım. | Open Subtitles | سيتعين عليك التحدث مع مرشدك يوم الغد... إذا كنت ترغبين في تغيير تلك الصفوف |
| Günde 4000 kalorilik yemek yerine bence Sam'le konuşmalısın. | Open Subtitles | عليك التحدث إلى سام بدلاً من أن تتناولي 4000 كالوري في اليوم |
| Bana kalırsa Camba ve Chapaco'yla konuşmalısın. | Open Subtitles | أعتقد أنه يتعين عليك التحدث إلى كـامبـا و تشـاباكو. |
| Bence arkadaşım Al Morgenstern ile konuşmalısın. | Open Subtitles | أعتقد حقاً بأن عليك التحدث مع صديقي آل مورغنستين |
| Ama eğer çekini istiyorsan birisiyle konuşmak zorunda kalacaksın, tatlım. | Open Subtitles | لكن عليك التحدث الى أي أحد اذا أردتي فعلاً الحصول على الشيك .. عزيزتي |
| Ama eğer çekini istiyorsan birisiyle konuşmak zorunda kalacaksın, tatlım. | Open Subtitles | لكن عليك التحدث الى أي أحد اذا أردتي فعلاً الحصول على الشيك .. |
| - Bir noktada onunla konuşmak zorunda kalacağını biliyorsun, değil mi? | Open Subtitles | -أنت تعلم أنه في مرحلة ما سيتوجب عليك التحدث معها، صحيح؟ |
| Alec'le konuşman gerekiyor. Tamam, başlıyoruz. Orospu çocuğu. | Open Subtitles | "يجب عليك التحدث مع "أليك حسنا، نحن متواجدان ابن العاهرة حسنا، اسمعنى |
| Wall Street'deki insanlarla konuşmak zorundasın. Evet. | Open Subtitles | يجب عليك التحدث إلى الأشخاص في وول ستريت, نعم. |
| Şu çocuklarla konuşman lazım. | Open Subtitles | ينبغى عليك التحدث مع أولئك الأطفال |
| Üzgünüm, yüksek sesle konuş. Seni duyamıyorum. | Open Subtitles | أنا آسف، عليك التحدث بصوت أعلى، لا يمكنني سماعك |
| Belki de JJ ile konuşmalısınız, gerçekten bu konuyla çok ilgileniyor. | Open Subtitles | ربما يجب عليك التحدث إلى جي جي لأنه مثير للاهتمام حقا |
| Ama bence bu kadınla konuşman gerek. Onu tanımak için. | Open Subtitles | لكن باعتقادي أن عليك التحدث إلى هذه السيدة للتعرف عليها |
| Bence konuşmamalısın. Hiçbir şey söylemesen de olur. | Open Subtitles | لا أظن أنه يجب عليك التحدث لا أعتقد أنه يجب أن تتفوهي بأي كلمة |
| -Bak istersen konuşmana gerek yok | Open Subtitles | ليس عليك التحدث عن الأمر ان لم تكن تريد ذلك |
| Rahibe Mary Clarence'la konuşsan iyi olur. Bana çok yardım etmişti. | Open Subtitles | عليك التحدث مع الأخت ماري كلارنس انها ساعدتني كثيراً |
| - Onunla konuşurken soğukkanlı ol. | Open Subtitles | عليك التحدث بهدوء. |
| Eğer içerideyseniz, sizinle konuşmam lazım! | Open Subtitles | هل يوجد احدا هنا ، اذا كان يوجد احد انا يتوجب عليك التحدث معك |
| Tabi, eğer bizler polis olsaydık bir avukatla konuşman gerekirdi, evet. | Open Subtitles | صحيح ، إذا كنا رجال الشرطة ربما يجب عليك التحدث إلى محام نعم |