| Diğer zamanlarda insanlar, tam olarak beklediğiniz gibi tepki verirler. | Open Subtitles | في أوقات أخرى ، تكون ردّة فعل الآخرين مطابقة لتوقعاتك |
| Feodal zamanlarda bir lord işgalciyi görmek için yüksekte otururdu. | Open Subtitles | في أوقات الحروب الرب عاش على الأرض المرتفعة ليلاحظ الغزاة |
| Böylesi zamanlarda eski göreneklerin insana yardım ettiği düşünülüyor sanırım. | Open Subtitles | أحياناً في أوقات كهذه الطرق القديمة يُفتَرَض أن تساعد، أفترض |
| Çok yazık, çünkü hasetle dolu bir zamanda yaşıyoruz. | TED | الأمر يثير الشفقة، لأنّنا نعيش في أوقات الغيرة. |
| Nehir boyunca günün belli saatlerinde bir çeşit dinozor trafiği yaşanırdı. | Open Subtitles | كان هناك نوع من الاندفاع ديناصور ساعة في أوقات معينة من اليوم على طول هذا النهر. |
| O yeri günün farklı zamanlarında ziyaret edin ve komşularla gürültü hakkında konuşun. | TED | زوروا الملكية الجديدة في أوقات مختلفة خلال اليوم وتحدثوا مع الجيران عن الضوضاء. |
| Zor olanı yaptınız ama keşke daha güzel zamanlar geçirebilseydiniz. | Open Subtitles | فعلتم ذلك بالطريقة الشاقة وأتمنى أن تغادروا في أوقات أفضل |
| Böyle anlarda suçluluk hissediyorum çünkü aslında tek gerçek dostumu düşünmem gerekir. | Open Subtitles | في أوقات كهذه أشعر بالذنب، لأنّه يجب علي التفكير بصديقي الوحيد والحقيقي |
| İnsanların kriz zamanında niçin ve nasıl karar aldıklarını daha iyi anlamak zorundayız. | TED | نحن بحاجة لإدراك كيفية تفكير الإنسان للوصول ا لى قرار في أوقات الشدة، ولمعرفة لماذا يجب أن نأخذ هذه القرارات. |
| Çocuklar yatağa belli saatlerde mi, yoksa farklı saatlerde mi gitti? | TED | حيث كان الأطفال يذهبون للسرير في أوقات منتظمة، أو ذهبو للسرير في أوقات مختلفة خلال الإسبوع؟ |
| Bazı durumlarda, çeşitli zamanlar, bu şekilde hissettim. | TED | لقد وقعت في هذا الوضع في مناسبات محددة، في أوقات مختلفة. |
| Demek istediğim en çok bu zamanlarda onu özlediğini anlıyorum. | Open Subtitles | كل ما أقوله أنه في أوقات كهذه، تفتقد أحبائك بشدة |
| Bir kaç bölük pörçük şey hatırlıyorum olmadık zamanlarda ortaya çıkıyorlar... | Open Subtitles | مجرد ومضات وهذه الومضات التي أتذكرها تأتي في أوقات سيئة جداً |
| Böyle zamanlarda olay, her zaman sesi en fazla çıkanlardadır. | Open Subtitles | في أوقات كهذه تذهب اللعبة للأشخاص الذين يتحدثون بالصوت الأعلى |
| Köpeğin bir hastaya farklı zamanlarda farklı davrandığını gösteren bir video izlettin. | Open Subtitles | أنّكِ قدمتِ فيديو لكلب يتصرف بشكل مختلف لأحد مرضاكِ في أوقات مختلفة؟ |
| Hepimiz parçalarımızı farklı zamanlarda yaptık, ...ve ben ise son ortaya çıkandım, ...hâsılı bu arkadaşlar, "hoşgeldin partisi"ne beni atmaya karar verdiler. | Open Subtitles | جميعنا قضينا مدتنا في أوقات مختلفة، وانا كنت آخر من يخرج، لذا، هؤلاء الرفاق قرروا أن يقوموا ليّ حفلة العودة إلى المنزل. |
| Gün içinde ve akşam üstü onları rastgele zamanlarda alıcılarından aradık. | TED | لمدة أسبوع في وقت واحد، وكنا نتواصل معهم خلال النهار أو المساء في أوقات عشوائية. |
| Her sese kulak verilen ve dünya vatandaşının desteklendiği bir zamanda yaşıyoruz. | TED | نحن نحيا في أوقات تثمن غاليا المواطن العالمي. في عصر يمكن سماع كل صوت منفرد فيه. |
| Dört kurban da günün farklı saatlerinde kaçırılmış. Hiç istikrarlı değil. | Open Subtitles | الضحايا الأربع اختطفن في أوقات مختلفة من اليوم |
| Ama benim kişisel görüşüm şu küresel köyü anlamak istiyorsanız insanların neler hakkında tutkulu olduklarını, nelerden keyif aldıklarını, boş zamanlarında ne yapmayı tercih ettiklerini bilmek muhtemelen iyi bir fikir. | TED | ولكن جدالي هو ، إذا كنت تريد معرفة القرية العالمية فانه من الأرجح أن تكون فكرة جيدة معرفة مالذي يتحمسوا له، ومالذى يقوم بتسليتهم، ومالذي يختارون القيام به في أوقات فراغهم. |
| Konu kendi sağlık sorunumuz olunca karmaşık zamanlar yaşıyoruz. | TED | نحن نعيش في أوقات معقدة عندما يتعلق الأمر برعايتنا الصحية. |
| Ama o anlarda Tanrı bize ışığı gösteriyor. | Open Subtitles | ولكن الرب لا يرينا نوره إلا في أوقات كهذه. |
| Mevsimler olmadığı için her ağaç, yılın farklı bir zamanında çiçek açar veya meyve verir. | Open Subtitles | بدون فصولِ حقيقيةِ كل اشجار الفاكهة أو الزهور في أوقات مختلفة من السنة |
| Ajanların tek saatlerde görevden çekilmesi çok normaldir. | Open Subtitles | أن يتم إعلامهعم بتفاصيل أمنية في أوقات متأخرة |
| Polis kanunlarının 39. maddesinin 2. fıkrasına göre özel durumlarda normal vatandaşa vekil polislik yetkisi verebilirim. | Open Subtitles | وفق المادة 32، القسم 2 من قانون الشرطة يُسمح لي باستخدام مساعدين من السكان في أوقات المحنة ــ حقاً؟ |
| Sadece çok yoğun olmadığımız dönemlerde yapacağım. | Open Subtitles | و لن أقوم بذلك إلاّ في أوقات الرّكود العملي |
| Kutup memelileri, yılın belli dönemlerinde çok yüksek ses seviyelerine ulaşmaya alışıktır. | TED | اعتادت هذه الثدييات البحرية على مستويات عالية جدًّا من الأصوات في أوقات معينة من السنة. |
| Ama bazen kendilerini negatif bir şekilde de belli ederler, kıskançlık olarak. | TED | لكن بإمكانهم في أوقات كثيرة أن يظهروا أنفسهم بشكل سلبي، بصورة غيرة. |