| Aslına bakarsan, saatin geri sayması bitene kadar hayatta kalmanı tavsiye ederim. | Open Subtitles | في واقع الأمر، أنصحك بأن تبقى حياً حتى ينتهى العد التنازلي اللعين |
| Aslına bakarsan, saatin geri sayması bitene kadar hayatta kalmanı tavsiye ederim. | Open Subtitles | في واقع الأمر، أنصحك بأن تبقى حياً حتى ينتهى العد التنازلي اللعين |
| Aslına bakarsan, lanet cehaletin yüzünden sana da bir müdahale yapmak lazım. | Open Subtitles | في واقع الامر، أَنا بدئت اعتقد اننا يجب علينا عمل تدخل على |
| aslında, düşünüyorum da, sanırım kanserden bir nesne gibi bahsetmek bile hata. | TED | و في واقع الأمر، أظن أننا مخطئون عندما نتكلم عن السرطان كشئ. |
| İşin aslı, erimiş cam konyak şişesine ait değildi. | Open Subtitles | في واقع الامر ذابَ زجاجاً ما كَانَ مِنْ قنينةِ الكونياكَ مطلقاً. |
| Hayır, iyi uyumadım, sevgilim. Doğrusu gözümü bile kırpmadım. | Open Subtitles | كلا، لم أنم جيداً يا عزيزتي في واقع الأمر، لم أغمض عيناً واحدة |
| Ortak bir gerçeklikte yaşadığımızı kabul edebilmemiz için üç şey yapmamız gerektiğini söylemiştim. | TED | قلتُ ذلك لأتقبل أننا نعيشُ حقًا في واقع مشترك. علينا القيام بثلاثة أمور. |
| Aslına bakarsan, öyle. Ben düğmeye basarım, sen adamı öldürürsün. | Open Subtitles | أجل، في واقع الأمر أنا أضغط زر وأنت تقتل رجل |
| Aslına bakarsanız, cevap bundan biraz daha incelikli. | TED | في واقع الأمر, أن الإجابة هي أبسط وأوضح مما تبدو عليه. |
| Haklı olduğunu farzedelim. Aslına bakarsan, haklısın. | Open Subtitles | لنفترض أنك على حق في واقع الأمر ، أنتِ كذلك |
| Aslına bakarsan, her yerin sağlam olmalı. | Open Subtitles | في واقع الامر، لا بد أنك رجل حديدي بالكامل |
| Aslına bakarsanız beni beklettiğiniz o gece için size kırılmıştım. | Open Subtitles | في واقع الامر، تألمت عندما تخليت عني تلك الليلة |
| Aslına bakarsanız elimde sizin için biraz para var. 100 dolar. | Open Subtitles | في واقع الامر، لدي بعض من نقودك، 100 دولار |
| Aslına bakılırsa bence doğaüstü bir şey değil. | Open Subtitles | في واقع الامر؛ لا أعتقد انها تمثل اي شيء من عالم ماوراء الطبيعة |
| aslında daha fazla telefona sahip olan ülke 1989 verilerine göre Sovyetler Birliği'ydi. | TED | في واقع الأمر أن دولة الإتصالات هي الإتحاد السوفيتي, وتعود البيانات لعام 1989م. |
| aslında, ... ...biz, enformel ve geleneksel sektörleri görmezden geldik. | TED | في واقع الأمر ، نحن أهملنا القطاعات غير الرسمية والتقليدية. |
| aslında neler olduğunu bir tek sen biliyorsun. Başka kimse bilmiyor. | Open Subtitles | في واقع الأمر أنت فقط من يعرف ، ولا أحد سواك |
| Avukatımın bana dediği bu... ama her halükarda sizin gibi düşük seviyeli insanlarla... hiç bir zaman iş ilişkisine girmem işin aslı. | Open Subtitles | في واقع الأمر هذا ما قاله لي المحامي و لكن حتى لو كان له معنى فأنا لن أقوم بالعمل مع شخص وضيع مثلك |
| İşin Doğrusu, sanırım bir de telefon faturamı orada bulacaksın. | Open Subtitles | في واقع الامر، أنت ستجد فاتورة هاتفي هناك، أيضاً |
| Sahte bir gerçeklikte sahte kardeşini kızdıracak bir şey yaptığın için mi? Cehennem taşı bana bir şey anlatmaya çalışıyor. | Open Subtitles | لأن نسخة وهميّة من أخيك غاضبة لشيء فعلته في واقع زائف؟ حجر الجحيم حاول إخباري بشيء، حاول إثبات مغزى معيّن. |
| hatta ve hatta, ailemin aklındakinden farklı bir yol izledim. | TED | في واقع الأمر، فقد اتخذت مساراً غير ذاك الذي كان والدي يخططان له. |
| Şimdi, yöneticiler ve patronlar genelde iş yerindeki Gerçek rahatsız edicilerin Facebook, Twitter, Youtube ve diğer web sitelerinin olduğunu düşünürler. Ve aslında, biraz daha ileri gidip bunları iş yerinde yasaklarlar. | TED | الآن , المديرين وأصحاب العمل كثيرا ما تعتقد أن الاضطرابات الحقيقية في العمل بسبب أشياء مثل الفيسبوك وتويتر ويوتيوب وغيرها من المواقع. في واقع الأمر , ان الأمر سينتهي بحظرها في العمل. |
| gerçekte, bu hayvanların karada bir eşi yok; dünya üzerinde benzersizler. | TED | في واقع الأمر ، فإن هذه الحيوانات ليس لها نظير على الارض ؛ انها فريدة من نوعها في العالم. |
| Alışkın olduğumuz gündelik yaşamdan farklı bir gerçekliğe katılıyoruz. | TED | إننا نشارك في واقع مختلف عن حياتنا اليومية التي اعتدنا عليها |