| Çocukların önünde bunun olmasına izin verdiğim için kendimi çok kötü hissediyorum. | Open Subtitles | لقد شعرت بسوء كبير لحدوث ذلك أمام الأطفال |
| Peki ya bana göre bir şeyin olmasına bir sebep yoksa? | Open Subtitles | لكن ماذا لو, لم أظن أن هنالك سبب لحدوث الشيء؟ |
| Evet, Barbados'da da öpüştük ama bunu planlamadık. Bunun olmasının tek sebebi seni Charlie'yi öperken görmem. | Open Subtitles | حسناً، قبّلنا بعضنا أيضا في باربيدوس، لكنّنا لم نخطط له والسبب الوحيد لحدوث ذلك لأني رأيتك تقبّل تشارلي |
| Bunun olmasının tek sebebi öksürük şurubundan biraz delirmem ve ateşler içinde yandığımdan hayal görmem ki ateşim de şu an 38,5. | Open Subtitles | السبب الوحيد لحدوث هذا لأنني كنت شبه مجنونة من مشروب السعال ومشوشة لأن لدي حمّى عالية بشكل مجنون |
| İnanılmazdı. Bundan çıkarabildiğimiz tek sonuç bu sistemde daha önce bir süpernova patlaması olmuş olması gerektiğiydi. Bu patlama, yıldızın atmosferine işlemiş. | TED | أمر لايصدق, خلاصة ماتوصلنا إليه كان إثباتًا لحدوث انفجار للسوبر النوفا في ذلك النظام, والذي لوث الغلاف الجوي للنجم |
| Üzgünüm. Bunun olması için başka yol yok sadece. | Open Subtitles | أسف , ببساطه لا يوجد طريقه أخرى لحدوث هذا |
| - Böyle olduğu için kötü hissediyorum. | Open Subtitles | لقد شعرت بالسوء لحدوث هذا لكن أقسملك أنني حتي لم أشاهد الشريط |
| Tabi işten atılmazsa. Bunun olma ihtimali var mı? | Open Subtitles | ليتها تتعرّض للفصل، هل من فرصة لحدوث ذلك؟ |
| Böyle bir şeyin olabilmesinin tek yolu reaktörlere mavi enerji kullanılarak sabotaj yapılması. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة لحدوث هذا هو إن استُخدمت الطاقة الزرقاء لتخريبِ المفاعلات. |
| - Krizi başlatmaya yeter. - Yalan söylemiyorum. | Open Subtitles | لحدوث نوبة - لا أكذب - |
| Pekala, bunun olmasına izin veremeyiz. | Open Subtitles | لا يمكننا السماح لحدوث هذا سيثير ذلك الكثير من الأسئلة |
| Alice, böyle bir şey olmasına ne kadar şaşırdığımı anlatamam. | Open Subtitles | ِِِِِِ(ألِس)، لا أَستطيعُ إخْبارك كيف صدمت لحدوث شيء مثل هذا |
| - Onun şu an olmasına pek imkan yok. - Hayır, sanırım yok. | Open Subtitles | ليس هناك أمل لحدوث ذلك - لا , لا أعتقد - |
| Bu senaryonun olmasının koşulları yoktur. | Open Subtitles | لا توجد أي ظروف محتملة لحدوث هذا السيناريو |
| Kız hamileydi, McGee. Bunun olmasının bir tek yolu var. | Open Subtitles | (لقد كانت حامل يا (ماغي طريقة واحدة فقط لحدوث هذا |
| Bütün olayların oturma odasında olmasının bir nedeni olmalı. | Open Subtitles | لا بدّ أنّ هنالك سبب لحدوث كلّ تلك الأمور في غرفة الجلوس... |
| Kasırga için, atmosfer olması gerek. Dışarıda hava falan yok, tam bir boşluk. | Open Subtitles | لحدوث الأعصار يجب أن يكون هناك غلاف جوي بينما لا يوجد شئ بالخارج سوى الفراغ |
| Bunun sebebi çok fazla insanın aşırı şeye sahip olması bir o kadar fazla insanların da çok az şeye sahip olması. | Open Subtitles | السبب لحدوث ذلك ان الكثير من الاشخاص لديهم الكثير والكثير من الاشخاص لديهم القليل |
| Böyle olduğu için çok üzgünüm fakat Tanrı'yı oynayamayız. | Open Subtitles | أنا آسفة لحدوث هذا ولكننا لا نستطيع ان نلعب دور الرب |
| Bu olduğu için kısmen özür dilerim ama tamamen değil. | Open Subtitles | بطريقة ما آسف لحدوث ذلك بشكل كامل، |
| Tabi canım. Minik bir, omurilik felci olma ihtimali var. | Open Subtitles | .أجل، طبعا، مع فرصة صغيرة لحدوث شلل نخاعي |
| Bildiğim kadarıyla bunun olabilmesinin tek yolu, eğer kararsız süper ağır bir madde,.. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة لحدوث ذلك إذا كان عنصر "الطبقة الثقيلة" غير مستقر |
| - Krizi başlatmaya yeter. - Yalan söylemiyorum. | Open Subtitles | لحدوث نوبة - لا أكذب - |